Türük

Dil, Edebiyat ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi

2013 Yıl:1, Sayı:1

Sayfa:198-211                                                                                                                            

SON DÖNEM OSMANLI ŞÂİRLERİNDEN DÂNİŞMENDZÂDE ŞEVKET GAVSÎ VE MUALLİM NÂCİ’YE NAZÎRELERİ

                                                                             Tuğba Birdal*

Özet

Nazire, bir şairin şiirine aynı vezin ve kafiyede söylenilen şiir anlamına gelir. Klasik Türk şiiri şairlerine göre bir şairin şiirini tanzir etmek, o şaire saygı duyulduğunu ve onun şiirinin, üslûbunun beğenildiğini gösterir. Klasik Türk şiirinde nazire geleneği, nazire mecmuaları oluşturacak kadar zengin bir muhtevaya sahiptir. Klasik şiirin XIV. yüzyılından son dönemine kadar bu gelenek canlı tutulmuş, şairler birbirlerinin beğendikleri şiirlerini tanzir etmişlerdir. Son dönem şairlerinden Gavsî’nin de nazireleri vardır. Gavsî’nin nazîre yazdığı şairlerden biri de Muallim Nâci’dir. Gavsî, Nâci’nin “habîr, mevc mevc, müstenîr, eylerim, gözlerin, hayretde” redifli şiirlerini tanzir etmiştir. Bu tanzirler arasında iki gazel, iki terbi ve iki tahmis vardır. Bu makalede, Dânişmendzâde Şevket Gavsî'nin Gülzâr-ı Şebâb adlı eserinde Muallim Nâci'nin şiirlerine yazdığı altı şiir  Latin harflerine aktarılmıştır. Öncelikle Şevket Gavsî ve Gülzâr-ı Şebâb adlı eseri hakkında bilgi verilmiş, nazire ve nazire geleneği tanıtılmış, ardından da Gavsî’nin Muallim Nâci’ye yazdığı nazireler değerlendirilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Dânişmendzâde Şevket Gavsî, Muallim Nâci, Gülzâr-ı Şebâb, nazire, nazire geleneği

DÂNİŞMENDZÂDE ŞEVKET GAVSÎ FROM LAST PERIOD OTTOMAN POETS AND HIS “NAZİRE”S TO MUALLİM NACİ

Abstract

“Nazire (parallel poem)”, means a poem is said in the same meter and rhyme by a poetry for a other poetry’s poem. According to classical Turkish poets, writing a “nazire” to a poet’s poem shows that he is respected poet and his poetry style is admired. The tradition of classical Turkish poetry has a rich context, so that there are various poem collects. From XIVth century of classical Turkish poem until the its last period this tradition kept alive, poets has been written “nazire”s each other's favorite poems. Gavsî, last period Ottoman poet, has also “nazire”s. One of the poets who wrote “nazire” is Muallim Naci. Gavsî wrote “nazire”s to Naci’s poems in rhyme of “habîr, mevc mevc, müstenîr, eylerim, your eyes, on  the amazement”. These “nazire”s are two ode, two “terbi” and two “tahmîs”. In this article, Dânişmendzade Şevket Gavsî’s six “nazire”s who wrote to Muallim Naci’s poems in Gülzâr-ı Şebâb transcribed to the Latin alphabet. First of all, the tradition of “nazire” is introduced, giving information about Şevket Gavsî and his Gülzâr-ı Şebâb, his “nazire”s that he wrote to Muallim Naci’s poems are evaluated.

Key words: Dânişmendzade Şevket Gavsi, Muallim Naci, Gülzâr-ı Şebâb (rose-garden of young), nazire (parallel poem), tradition

* Sakarya Ünviversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilimdalı, Yüksek Lisans öğrencisi, tugba_brdl@hotmail.com

1.    Giriş

Son asrın, layıkıyla tanınmayan sanatkârlarından Dânişmendzâde Şevket Gavsî,  1290/1873 yılında Silistre muhafızı ve şehit Müşîr Musa Paşa’nın torunu, Mudanya kaymakamı Hasan Dâniş Bey'in oğlu olarak dünyaya gelmiş, Edirne Askerî Rüşdiyesi'ni bitirdikten sonra İstanbul'da bir süre Mülkiye Mektebi’nde eğitim görmüştür. İlk ve orta öğretimden sonra okumamış, genç yaşında Harbiye Nezâreti’ne bağlı Bâb-ı Ser-askeriyye Levâzım Dairesi Mümeyyizliği’nde memuriyete başlamıştır (İnal, 1958: 275; Özalp, 1986: 89). Gavsî, Harbiye Nezâreti’nin muhtelif dairelerinde yirmi sekiz yıl görev yapmış; fakat 1908 yılında uygulanan genel memur tasfiyesinde kadro dışı bırakılmak suretiyle emekli edilmiştir. Bundan sonra hayatını öğretmenlik mesleğiyle kazanan Gavsî, kırk iki yıl bu mesleği yapmıştır.  (İnal,1958: 275; Kaya, 2012: 312) Aynı zamanda musiki çalışmaları ile de çok meşgul olan sanatkâr, 1954 yılında vefat etmiş, Edirnekapı’da defnolunmuştur.

Dânişmendzâde Şevket Gavsî, kaynakların bazılarında sadece Gavsî Bey olarak geçer. Şiirlerinde Gavsî ismini kullanan şâirin mahlası, sürdüğü hayatla paralellik gösterir. “Gavs”, “sığınma, iltica etme” anlamlarına gelmekte olup, kendisine sığınıldığı zaman “kutb”a, “gavs” denir. Sufiler, darda kaldıkları zaman “yetiş yâ gavs, meded yâ gavs, imdâd yâ pîr” diye feryat ederler. Bu şekilde kutbun manevi himayesine iltica ederler. Çeşitli tarikatlara göre farklı kişiler bu şekilde anılmıştır (Uludağ, 2001: 144). Tasavvufta gavs, en yüksek manevi makamdır. Kutb, mazhar-ı hakîkat-ı Muhammediyye ve câmi-i esmâ-i İlâhiyyedir. Yani ilâhî isimleri kendisinde toplayan, Hz. Muhammed’in hakikatine vâsıl olan kişidir. Bazılarının ifadesine göre gavs, evliya hiyerarşisinde kutbdan sonra gelir. Süleyman Cezûlî (ö. 1470), Delâilü'l-Hayrât adlı eserinde, Hz. Peygamber 'e atfolunan iki yüz bir isimden üçünün, bu kelime ile alâkalı olduğunu dile getirir: Gavs, Gays ve Gıyâs (Cebecioğlu,2004; 165).

Şevket Gavsî de yaşamı boyunca elinden geldiği kadar çevresindekilere, düşkün gördüğü kimselere yardım etmiştir. Bu durumu bazı kaynaklarda gereğinden fazla cömertlik olarak ifade edilir. İbnülemin Mahmut Kemal’in bildirdiğine göre maddi imkânlarının iyi olduğu dönemlerin kıymetini bilmediğinden, hayatının son zamanlarını pek iyi geçirmeyen şâir, müsriflik derecesinde cömertliği ve düşkünlere yardımı çok sevmesiyle tanınır. Son demleri, yalnızlığın ve yoksulluğun bütün acılarını uzun beyaz sakallarının altında gizlemekle geçer (İnal, 1988: 131). Şâir, Gülzâr-ı Şebâb’da geçen,

                El-gıyas el-gıyas Gavsì kim

                Nâr var kalb-i bì-mecâlimde          (G.36/6)

beytinde, aşk ateşiyle yanan güçsüz kuvvetsiz kalbine derman isterken lirizmin doruklarına çıkar. Karamsar ve melankolik bir kişiliğe sahip olan Gavsî’nin bu durumu, eşinin genç yaşta ölümüyle de iyice artmış, şâir ölümü isteyecek kadar hayattan vazgeçmiştir. Gülzâr-ı Şebâb'ın son kısmında bulunan mesnevide,  eşinin ölümünden sonra duyduğu acı ve ızdırabı, dünyada yaşamanın onun için anlamsız olduğunu, bu dünyanın ona dertten başka bir şey vermediğini şöyle dile getirir;

Şu yerde ki ben garîbim eyvâh

Dünyâ da degil midir fenâgâh

Ben gitmeliyim o yâre bî-şek

Lâzım mı bu derd-i dehri çekmek

Al cânımı ey İlâh-ı âlem

Bu hâle nasıl dayansun âdem

Mahviyyet içinde bir esîri

 Hikmet ne yaşatmada dinir mi

Gerdende bu hükm-i kudretim âh

Bî-rûh da çekdirmesin Allâh                        (Mes. 3-59, 60, 61, 62)

Gavsî’nin Mevlevi tarikatına intisap ettiğini şiirlerindeki ifadelerden anlamak mümkündür. O da selefleri ve çağdaşları gibi zaman zaman tasavvufu bir sığınak olarak görmüş, gönül kırıklıklarını bu yolda teselli etmeye çalışmıştır. Lâkin ondaki tasavvuf düşüncesi çok derin değildir. Şiirlerinin büyük bir kısmında rindmeşrep tavırlar sergileyen şâirin dizeleri, beşerî aşk ekseninde değerlendirilse de onun şiirlerinde tasavvufi terimlerin varlığını ve tasavvuf düşüncesini dikkate almamak doğru olmaz. İbnülemin’in naklettiği bir gazelinde Mevlevilik ve aşk üzerine görüşlerini şu şekilde dile getirir:

Kâinâtı etmiş esrâr-ı tevellâ Mevlevî
Nâle-senc olmakda bezm-i evliyâda nây-ı aşk

Mesnevî-hân oldu tûbâ üzre murg-ı bâğ-ı huld
Vâlih-i esrâr-ı aşk oldukda Mevlânâ-yı aşk

Aşk tahsîl eylemek müşkildir ey sûret-perest
Âh [kim] bir bahr-i mevc-â -mevc imiş deryâ-yı aşk

Âşık-ı nâlişgerim firkatde Gavsî el-gıyâs
Vakf-ı sahrâ-yı cünûn itdi beni Leylâ-yı aşk            (İnal, 1958; 143)

“Semâ, dönmek, semâ eylemek” gibi terimlerden sıklıkla yararlanan şâir, birçok beyitte bu kelimeleri zikreder. Şâirin aşkla yanan gönlü, adeta bir Mevlevi gibi, aşkın semâsına çıkarak semâ eder.

O mâhın havl-i hâlinde döner seyyâredir gönlüm

Semâ-yı aşka çıkmışdır semâ‘ın eyliyor icrâ           (G.2-4)

Şevket Gavsî bazı kaynaklara göre orta derecede, bazı kaynaklara göre ise üstâdâne ney üfler. Aynı zamanda bazı kaynaklarda ''Neyzen Şevket Gavsî'' olarak yer alır (Özalp, 1986: 89, 90). Yenikapı Mevlevîhanesi Neyzenbaşısı Hilmi Dede’den ney dersleri alan Gavsî, bütün Mevlevî dergâhlarının içinde bulunduğu hafta âyinlerine neyi ile iştirak ederken, aynı zamanda peşrev ve semâiler de bestelemiştir. Eserinde ahenk unsurlarını ustalıkla kullanmasında da mûsikîşinaslığının etkisi büyüktür. Ruhi Üngör’ün Güfteler Antolojisi'nde bulunan, nihavent makamındaki şu şarkısı, onun musikiye ve klasik geleneğe olan kabiliyetinin adeta belgesidir: 

Vuslatınla kâm-yâb ettin beni

Bahtiyârım çünkü sevdim ben seni

Aşkına vakfeyledim cân u teni

Bahtiyârım çünkü sevdim ben seni  (Üngör,1981:815)

Son devrin ünlü neyzenlerinden Mehmet Emin Yazıcı’ya alafranga notayı öğreten Şevket Gavsî'nin (Kaya, 2012: 312), Peyâm gazetesinde musiki üzerine yazılmış makaleleri[1] ve bunların yanında şiirleri de vardır (Şahin, 2000: 19). Ailesinde de musikişinâslar olan Gavsî'nin kayın biraderi musiki ve ud hocası  Ûdî Azmi Bey'dir  (Özalp, 1986: 133). Şiirlerinde de geçen pek çok makam adı çalgı ismi ve musiki terimlerinden hareketle onu musikişinas bir şâir olarak adlandırmak doğru olacaktır.

Çalsun ol mutrib tarablar bezme bahş itsün hemân

Sen dahı şarkı oku turma amân ey dem-şi‘âr         (G.9-5)

2.    Gülzâr-ı Şebâb

Gülzâr-ı Şebâb, Dânişmendzâde Şevket Gavsî’nin yazdığı bir şiir mecmuası olup 1894 yılında İstanbul İstepan Matbaası'nda basılmıştır. 110 sayfalık matbu eserin satır sayıları değişiklik gösterir. Gavsî, eserin takrizler kısmının ardından gelen ifade kısmında eserinin sebeb-i te’lifini şöyle açıklar:

İfâde

“Gülzâr-ı Şebâb”ım bahâr-ı zükâ güneşiniñ nâme-i feyyâzânesiyle perveriş-yâb-ı belaàat olmadıàını mu‘terifim. Ancaú sevdâlar içinde yaşayan bir göñülde, nâzik nâzik hayâllerle rûhı ihtizâza getirecek derecede husûle gelen temevvücât-ı nesìm-i hissiyyâtıñ, acı, tatlı giryelerden neş'et iden jâle-i sirişk-i mahabbetiñ Gülzâr-ı Şebâbda açdırdıgı ezhâr-ı eş‘âr, müntesibìn-i edebiñ - teşvìk maksadıyla -mün'atif olacak hüsn-i nazarına mazhar olursa -bundan üç sene evvel neşrettigim “Bahâr-ı Hevesim”de dedigim vech ile -bir nümüvv-i tâm ve irtikâ göstermege günden güne kesb-i isti'dâd idebilecegi tabì'ìdir. ''Gülzâr-ı Şebâb''ıñ ihtivâ eyledigi tahayyülât gül-desteleri, şükûfe-dân-ı şâ'iriyyetiñ elvân-ı bedì'asından in'ikâs u intişâr idecek olan bûy-ı ragbete nâ'iliyyetle reng-pezìr-i gül-gûne-i mahcûbiyyet olacagından emìn bulundugum cihetle erbâb-ı edeb ü 'irfânıñ enzâr-ı hata-bahşâlarına takdìmine cesâret itdim. Gavsì ''

Buna göre şair, hayal ve düşünceyi birleştirdiği şiirlerini, şiirden anlayan zevk ehlinin beğenisine sunmak istemiş, kalemini günden güne geliştirdiğini belirterek böyle bir hamleye cesaret ettiğini ifade etmiştir. Şâirin Gülzâr-ı Şebâb’ındaki şiirlerinde gerçekten melankolik bir hava hemen etkisini hissettirmektedir. Onun etkilendiği şâirler arasında ilk dikkati çeken isim ise Muallim Nâci’dir.

3. Gavsî’nin Muallim Nâci’ye Nazîreleri

19. yüzyılın son çeyreğinde yaşamış olmasına rağmen Divan edebiyatından kopmayan şâirin şiirlerinde klasik edebiyatın savunucusu olan Muallim Nâci’nin (ö. 1893) tesiri büyüktür. Muallim Nâci’yi ölümüne tarih düşürecek kadar seven Gavsî, Onun fikirlerine itibar etmiş, kendisine içten içe hürmet beslemiştir. Onu mucize sözler söyleyen bir söz üstadı, hikmet sahibi bir şâir, yüce bir edebiyatçı olarak tasavvur ederken, Gülzâr-ı Şebâb’da yazmış olduğu iki tarihte O’nun ölümünden duyduğu derin üzüntüyü dile getirmiştir:

Áh gâ'ib eyledik bir fâzıl-ı dânâyı âh

Olmadayken müstazì-i şems-i 'irfân-ı vatan

Çıkdı dilden “dâl”dır târìhi Gavsì hüznüme

“Göçdi 'ukbâya Mu'allim Nâcì-i mu'ciz-sühan”    (1310) (T. 20-1,4)

Gavsî, Nâci’ye o kadar itibar eder ki Onun şiirlerinden hareketle iki terbî ve iki tahmîs kaleme almıştır. Terbî ve tahmislerini, “kaynak şiirin tespit edilemediği biri hariç- Nâci’nin Fürûzân adlı eserindeki şiirlerden hareketle oluşturmuştur. Bunların nazire sayılıp sayılamayacağı hususunda birtakım görüşler vardır. Öyle ki bu nazım şekilleriyle nazire arasında amaç yönünden benzerlik ilgisi vardır. Fatih Köksal’ın, musammatlar üzerine çalışma yapan Halil Erdoğan Cengiz’den naklettiğine göre “tahmîs, terbî, tesdîs ve benzeri nazım şekillerini yazmanın amacı da bir başkasının eserini tamamlamak, onunla bütünleşmek, aynı ustalıkla veya ondan daha üstün daha güzel yazılmış mısralarla eseri zenginleştirmek ve dolayısıyla bu şekilde kendini belirtmektir (Köksal, 2006: 55)”. Nazireciliğin de amacı budur. Bu görüşü destekleyen diğer bir isim ise Nihad Sami Banarlı'dır. O, “Bizde bilhassa Ahmed Paşa ile bir çığır halini alan bu tarz nazîrecilik, edebiyatımıza çok sayıda üstün şiirler gazeller, murabbalar, tahmîs, taştîr, tesdîs ve terkîb-i bendler kazandırmıştır (Banarlı, 1962: 7)” diyerek bu nazım şekilleriyle nazîrenin ilişkilendirilebileceğini belirtir.

Gavsî de bu şiirlerinde, nazire yazılırken genel olarak dikkate alınan vezin, kafiye ve redif birliği, anlam ve hayal benzerliğine bağlı kalmıştır. Muallim Nâci'nin şiirlerine yaptığı iki terbîde de aruzun “fâ‘ilâtün / fâ‘ilâtün / fâ‘ilâtün / fâ‘ilün” vezni kullanılmakla birlikte, ilk terbî dokuz bent, ikinci terbî ise beş bentten oluşmaktadır. Şâir aşağıdaki manzumesinde, Muallim Nâci’nin Fürûzân adlı şiir kitabında “Şeyh-i Ekber Lisânı’ndan” başlığıyla yer verdiği “müstenîr” redifli gazelini (Muallim Nâci 1303: 8) terbî etmiştir. Şair, 10 beyitlik gazelin sadece 9 beytini terbî etmiş, gazelin 5. beyti olan “Nûr-ı ekber gözlerimden sözlerimden berk urur / ‘Âlemeyn olmakda nûr-ı ekberimden müstenîr” beytine yer vermemiştir[2]:                             

                                 1          

1 Öyle bir zevk-i ledün aldım hitâbu’llâhdan

2 Öyle bir sırr-ı celî gördüm kitâbu’llâhdan                                               

3 Öyle bir feyz-i nazar buldum ki bâbu’llâhdan

4 Çeşm-i hâkk-bînân olur hâk-i derimden müstenîr

                                 2

1 Nûr-ı feyzim lutf-hâhı olmadık hîç var mı bir

2 Sâki-i ‘irfânıma ‘âlem diyor ke’sen edir

3 Kâse-i ser sanma fânûs-ı ilâhî şule’dir

4 Oldı ser-tâ-ser cihân maâz-ı serimden müstenîr

                                 3

1 Bâl-ı şevk-i âgehîyle kim besîm olmakdadır

2 Zevk-i ahvâl-i tecellîye harîm olmakdadır

3 Gyet-i nûrum ki her kalb-i selîm olmakdadır

4 İnşirâh-ı sadr-ı kudsî gevherimden müstenîr

                                 4

1 Harf ü satrım nûr-bahş-ı ferr-i îmân olmada

2 Her sahîfem nüshâ-zîb-i şân-ı insân olmada        

3 Bir kitâb-ı âsumânîyim ki her an olmada

4 Şeş cihet âyât-ı pertev-güsterimden müstenîr

                                 5

1 Evc-i tahkîk üzre dil âfâka oldı tâb-zed

2 İtdi hakk-cûyânı rûşen hâl-i bî-pâyân u had

3 Berk-i rabbânî-senâyım olmasun mı tâ ebed

4 Ehl-i vahdet rahşiş-i vecd-âverimden müstenîr

                                 6

1 Şem’-i dûzah-tâb-ı sevdâya yanup pervâneveş

2 Rûh-ı tâhir cennet-i dîdâra oldı bâl-keş

3 Mahşer-i ‘aşk itdigim ‘âlemde göñlümdür güneş

4 Olmaduk kim kaldı mihr-i mahşerimden müstenîr

                                 7

1 Dil-müzâbım ma’den-i âteş-niåâr-ı ‘aşk ile

2 Pûte-i germ-i ezeldeki şerâr-ı ‘aşk ile                                                                 

3 Feyzim olmaz müntafî yansam da nâr-ı ‘aşk ile

4 ‘Ayn-ı ‘illiyyîn olur hâkisterimden müstenîr

                                 8

1 Pertev-i mihrim tasavvurgâha bir misbâh olur

2 Resm-i rûhum ‘âkis-i âyîne-i elvâh olur

3 İtse tasvîrim teveccüh ‘âlem-i ervâh olur

4 İn’ikâs-ı peyker-i cân-perverimden müstenîr

                                 9

1 Gafil olmaz neyyir-i feyzim ki câvîdî-åebât

2 Zerre-i âåârım eyler ‘âleme bahş-ı hayât

3 Bî-zevâl envârı gelsün benden alsun kâ’inât

4 Dilberimden müstenîrim dilberimden müstenîr

gavsî’nin diğer terbîsi, nâci’nin fürûzân adlı eserinde yer alan “eylerim” redifli 5 beyitlik bir gazelinedir. bu terbîde nâci’nin söyleyişindeki edayı yakalamaya çalışmış, girift manaları dile getirirken farsça tamlama yapılarına yer vermiştir. 5 bentten oluşan terbî şöyledir:

                                1

1 Ehl-i hâlim hâlime ‘uşşâkı müştâk eylerim

2 Savt-ı zikr-i cezbe-dârım zîb-i eşvâk eylerim                                                          

3 Naâme-i tevhîdi ‘aks-endâz-ı âfâk eylerim

4 Hakk beni intâk ider ben hakkı intâk eylerim      

                                 2

1 Pest olur nezdimde nûrı şems-i pertev-rîşeniñ

2 Ferr-i tab’ın seyr kıl bu âsumânî pîşeniñ

3 Mihr-i feyyâz-ı hüdâyım ‘âlem-i endîşeniñ

4 Gâh şarkından gehî âarbından işrâk eylerim

                                 3

1 Söyleyiñ ey merdümân tab’ımda vüs’at yok mıdur

2 Berk-i efkârım dırahşândır da kudret yok mıdur

3 Gteşîn sözlerle cevlânımda hikmet yok mıdur

4 Nerde bir muzlim tasavvur varsa ihrâk eylerim

                                 4

1 Tuysa bir nebze kelâm-ı hakk-ifâdem kâ’inât

2 Tutsa ger makbûl bir teklîf-i sâdem kâ’inât                                                        

3 Âh bir an olsa münkâd-ı irâdem kâ’inât

4 Her cihânı’alem-i ‘irfâna ilhâk eylerim

                                 5

1 Bil benim bî-jeng-i bâl-i râstî-ââyâtımı

2 Me’haz-ı nûr eyle ‘add-i mir’ât-ı mihr-âyâtımı

3 Hâmeden ifhâma nakl itdikce hissiyyâtımı

4 Halkı nâcî âşinâ-yı feyz-i hallâk eylerim

muallim nâci’ye yazılan yedi bentlik ilk tahmîs, yine aynı vezinle kaleme alınmış olup “gözlerin” redifini taşımaktadır. kaynak şiir, nâci’nin fürûzân adlı eserinde yer alan “ser-bâlîn-i cânânda” başlıklı 7 beyitlik bir gazeldir (muallim nâci 1303: 19-20). lirik bir havada ve aşk temasıyla oluşturulmuş bu tahmiste gavsî, nâci’nin söyleyişini bozmayacak derecede başarılı bir söyleyişe sahiptir:

                                 1

1 Sevdigim leb-rîz-i şâdî itdi bâlî gözleriñ

2 Añlatır göñlümce şîrîn bir me’âli gözleriñ

3 Çünki olmuş nûr-ı ‘ulviyyetle mâlî gözleriñ

4 Bir zamândır oldı câsûsu’l-leyâlî gözleriñ

5 Düşman-ı hºâb itdi her sâhib-hayâli gözleriñ              

                               2

1 Müstenîr olmakda ey meh-rû bütün bâlâ vü zîr

2 Gözlerim göñlüm benim de olmasun mı müstenîr

3 Seyr  iderken çeşmiñi oldum saña ol dem esîr

4 Devr-i çeşmânıñda görmem cezbeden hâlî basîr

5 Çok görülmez itse meczûb ehl-i hâli gözleriñ

                                 3

1 Lâl ider vasfında hep ehl-i makâlî gözleriñ

2 Söylüyor  kudsiyyetin kendi o ‘âlî gözleriñ

3 Pür-şetâret olsun ammâ ol celâlî gözleriñ

4 Olmasun pek öyle mest-i lâubâlî gözleriñ

5 Yoksa bî-hûş eyler erbâb-ı kemâlî gözleriñ

                                 4

1 Dâne-çîn-i vuslat olmakçün dil-i şehbâz-ı evc

2 Dâm-ı hüsnüñde niåâr eyler sirişkin mevc mevc

3 ‘Aşk u hecriñ bâl-i ferdimde var olmuş derd zevc

4 Sayd-ı bî-kaydıñ olur ‘âlî göñüller fevc fevc

5 İn’itâf itdikce sayyâdu’l-e’âlî gözleriñ                                                                

                                5

 1 İhtisâsâtımla âh itmez miyim olmuş yine

 2 ‘Aşkıma âhım güvâh itmez miyim olmuş yine

 3 Hºâbdan ben intibâh itmez miyim olmuş yine

 4 Subha dek hasr-ı nigâh itmez miyim olmuş yine

 5 Keşfi müşkil hikmet-i mûli’l-mevâlî gözleriñ

                                 6

1 Âb-ı nîsân aldı çeşm-i ‘âşık-ı âamgîniñi

2 Eyledim nemnâk zülf-i sünbül-i müşgîniñi

3 Sanki tanzîr eylerim feyz-i hayât-âyîniñi

4 Dür ile sâyeñde tezyîn eyledim bâliniñi

5 Gözlerimden itdi taktîr-i le’âlî gözleriñ

                                 7

1 Çeşm-i efsûnkârıñıñ meshûrıdır halk-ı cihân

2 Gamze-âmûzende-i şûhândır ol bî-gümân

3 Görmedim ‘aynın gören yok ben gibi ey nev-civân

4 İnkıtâ’-ı giryeden ümmîdi kessün merdümân

5 Çünki kalmaz fitneden bir lahza hâlî gözleriñ

beş bentlik ikinci tahmis ise, “hayretde” redifli olup “mefâ‘îlün / mefâ‘îlün / mefâ‘îlün / mefâ‘îlün” vezniyle yazılmıştır. şiir nâci’nin fürûzân adlı şiir kitabında yer alan “kim hayretde değil” başlıklı 5 beyitlik bir gazeldir (muallim nâci 1303: 17-18):

                                 1

1 ‘Avâlim hûş-ı sûzân fikr-i âteş-bâr hayretde

2 Ne sırdır bilmiyor sehhârî-i güftâr hayretde

3 Bu hâl-i pür-melâlimde bütün efkâr hayretde

4 Perîşân vasl-ı hicrânında dil dil-dâr hayretde

5 Devâ-sâzın bırakmış hâlet-i bîmâr hayretde

                                 2

1 Bütün gün rûyına yârıñ nazar-endâz-ı im’ânım

2 Müşerref oldıâımdan iltifâtıyla åenâ-hºânım

3 Fakat bilmem nedendir gördigimde girye-efşânım

4 Tecellîden nedir maksûdı yâriñ ben de hayrânım

5 Tecellî-dîde ser-gerdân tecellîzâr hayretde        

                                3

1 İder biñ nâle vü feryâd olur vaktâ göñül mehcûr

2 Visâle nâ’il oldukda dahi olmakdadır makhûr

3 Ne yüzden olsa bî-ârâmdır bâl-i keder-meftûr

4 Niçün makhûr-ı dest-i ibtilâdır bî-haber maâdûr

5 Nedendir âadre meyli tab’ınıñ âaddâr hayretde

                              4

1 Olur ‘âlem bütün gerden-dihi ol zülf-i teshîriñ

2 Ne hâcet bendine dîvâneye zencîr-i tedmîriñ

3 Ourken sîneler âmâcgâhı âamze-i tîriñ

4 Niçün bir câna kıysun tiâ-ı zulmi bir cihân-gîriñ

5 Cihân hayretde cân hayretde cân-âzâr hayretde

                                 5

1 Nasıl ‘âkil bu sırrı kendi kendince hayâl itsün

2 Ki nâkıs-fehmi âyâ ol neden ahz-i kemâl itsün

3 Kalan muztar bu yolda  yâ kimiñle hasbihâl itsün

4 İLâhî hikmet-i îcâdı kim kimden su’âl itsün

5 Mü’eååir perde-pûş-ı kibrîyâ âåâr hayretde          

kaynaklar “nazîre”yi, “bir şâirin şiirine başka bir şâir tarafından aynı ölçü, uyak ve redifte yazılmış benzer şiir” olarak tanımlar. bir şiire nazire yazmaya ise “tanzîr” adı verilir. klasik şiirimizde nazirecilik çok köklü bir gelenektir. bu gelenek, genç şâirlerin yetişmeleri, kendilerini ve eserlerini geliştirmeleri için önemli bir faktördür. klasik şâirlere göre bir şâirin şiirini tanzîr etmek, ona karşı bir saygı duyulduğunu ve onun şiirinin, üslûbunun beğenildiğini anlatmak içindir. aynı zamanda bazı şâirler tarafından üstat şâirleri taklit ederek kendi şâirliklerini geliştirmek, bazı şâirler tarafından da zemin şiiri geçerek kendi vasıflarının daha üstün olduğunu dile getirmek amacıyla yazılır (kalpaklı 2006: 135; dilçin 1986: 109; kurnaz 2007: 32-45). şâirin yeteneğine göre bazen nazireler müstakil birer eser olarak da değerlendirilmiştir.

gavsî’nin muallim nâci’nin şiirlerine nazire olmak suretiyle kaleme aldığı iki şiiri vardır. şâirin muallim nâci’ye yazdığı ilk nazîre “mevc mevc” redifli olup altı beyittir. şiirde “fâ‘ilâtün / fâ‘ilâtün /  fâ‘ilâtün / fâ‘ilün” kalıbı kullanılmıştır. bu şiirin zemin şiiri yapılan araştırmalar sonucunda tespit edilememiştir; ancak gavsî eserinde şiirini muallim nâci’nin aynı redifteki gazeline yazdığını zikretmektedir. söz konusu şiir şöyledir:

1. Sâhil-i dil-cûyı okşar oldı deryâ mevc mevc

    Bûse-çîn-i yek-digerdür  bahr u âabrâ mevc mevc

2. Zümrüdîn âåâr-ı nîsânı rebi’uñ dil-firîb

    İhtizâzıyla nesîmiñ rûy-ı sahrâ mevc mevc

3.Çıkdı fevc-â-fevc dilberler bütün pîşimde hem

    Sââar-ı ser-şârda olmakda sahbâ mevc mevc

4. Sâki-i gül-çehreye bakdıkca dîdem mest olur

    Ol zamân işte nazarda zîr ü bâlâ mevc mevc

5. Hâtırât-ı vasl ile çakdıkca câmı bî-karâr

    Neş’elendim berk urup göñlümde sevdâ mevc mevc

6. Fikrimiñ rahşânlıâın ‘arz eyliyor Gavåî sözüm

    Olmada şi’rimde bir feyz-i mücellâ mevc mevc

ikinci nazîre ise “habîr” redifli olup beş beyitten oluşur. bu nazîre de “fâ‘ilâtün / fâ‘ilâtün / fâ‘ilâtün / fâ‘ilün” kalıbıyla yazılmıştır. gavsî bu naziresinde de kuruluğa düşmemiş, tabiri caizse nâci’nin sadece şiirini değil canlı söyleyişini de tanzîr etmiştir.

zemin şiir

1.   Düşmedim bir yâre fikr-i şu‘le-dârımdan habîr

      Hâke düşmüş gevherim yok igbirarımdan habîr

2.   Nûrdur gönlüm onu âgûşa almış nâr-ı aşk

     Olmayan rûşen-dil olmaz nûr-ı nârımdan habîr

     Bî- muhâbâ halka söylenmez hakâyık söyledim

     Oldu âlem insilâb-ı ihtiyârımdan habîr

3.   Hâli tasvîr eyledim bin kerre ey âyîne-rû

     Sen de olmazsan kim olsun inkisârımdan habîr

4.  Nûş-dârû bekle bir bî-derdden mesmûm iken

     Olmak istersen azab-ı intizârımdan habîr

nazîre

1.   Giryezâr-ı bâl ki cism-i nizârımdan habîr

      Oldu sîr-âbî-i çeşm-i çeşmesârımdan habîr

2.   Âh-ı âteş-pâre-i ‘aşkım fürûzân eyledi

      Oldı berk-âver felek ol seyl-i nârımdan habîr

3.   Genc-i dil virâne-i âamda nihân olmuş turur

      Bûm-ı hicriñ âayrı yok esrâr-ı kârımdan habîr                                                        

4.   Künc-i mihnetde perîşân-hâl-i güncişkî-makâl

       Hâmuş olsaydı sezâ bî-sûd zârımdan habîr

5.   Hâke yüz tutdum dütâ kıldıñ beni firkatle âh

      Bâri olsañ ey sitem-pîşe mezârımdan habîr

Sonuç

Bu makalede, Gavsî'nin hayatı ve eserinden hareketle seçilen altı adet şiiri incelenmiştir. Musikişinas bir şâir olan Gavsî’nin şiirleri Muallim Nâci'nin beş adet model/zemin şiiriyle aynı vezin ve kafiyededir. Zemin şiirlerdeki redifler, nazire şiirlerde de kullanılmıştır. Rediflerin ortak olduğu nazirelerde söz, ifade ve mana benzerliği bulunan beyitlerin sayısı fazla olmasına karşın Gavsî özgünlüğünü korumayı başarabilmiştir. Gavsî, Tanzimât döneminin ünlü siması Muallim Nâci’nin söyleyiş ve edasından epeyce etkilenmiş, bu etkiyi gerek terbî ve tahmîs gerekse gazel nazım şekilleriyle yazdığı şiirlerinde göstermiştir. Hasılı, Gavsî’nin Muallim Nâci’ye nazîrelerinden hareketle klasik Türk şiirinde nazîre geleneğinin 20. yüzyılda dahi varlığını koruduğunu söylemek mümkündür.

KAYNAKÇA

BANARLI, Nihad Sami (1962), Büyük Nazîreler Mevlîd ve Mevlîd'de Millî Çizgiler, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Yayını, İstanbul.

CENGİZ, Halil Erdoğan (1986), '' Divan Şiirinde Musammatlar'', Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), TDK Yay., Ankara.

DİLÇİN, Cem (1997), Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, TDK Yay., Ankara.

ERGUNER, Süleyman (2003), Rauf Yekta Bey, Kitabevi Yay., İstanbul.

HAYBER, Abdülkadir, ÖZBAY,Hüseyin (1997), Muallim Naci'nin Şiirleri, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul.

İNAL, İbnülemin Mahmud Kemal (1988), Son Asır Türk Şâirleri, c. I, Dergâh Yayınları, İstanbul.

KALPAKLI, Mehmet (2006), Osmanlı Şiir Akademisi: Nazire, Türk Edebiyatı Tarihi II, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İstanbul.

KAYA, Bayram Ali (2012), Tekke Kapısı Yenikapı Mevlevihanesi'nin İnsanları, Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul .

KÖKSAL M. Fatih (2006),  Sana Benzer Güzel Olmaz - Divan Şiirinde Nazire, Akçağ Yay., Ankara.

KURNAZ, Cemal ve Halil ÇELTİK (2010), Divan Şiiri Şekil Bilgisi, H Yayınları, Ankara.

MUALLİM NÂCİ (1303), Fürûzân, Karabet ve Kasbar Matbaası, İstanbul.

ŞAHİN, Adem (2002), Peyam-ı Edebi, İnceleme - Metin Fihrist, YL tezi, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Erzurum .

ÖZALP, Mehmet Nazmi (1928), Türk Mûsikîsi Tarihi, c. II, Müzik Dairesi Başkanlığı Yayınları, Ankara.

ÜNGÖR, E.Ruhi (1981), Türk Mûsikîsi Güfteler Antolojisi, c. I, Eren Yayınları, İstanbul.

 


[1] Makaleleri: “Edebiyyât-ı Mûsikiyye: Musikimiz ve Taksimler”, “Adâb-ı Musiki”, “Peşrevler”, “Beste”, “Osmanlı Musikisi ve Armoni”, “Nota”, “Musiki Savtı ve Musiki Alatı”, “Musiki Aleti”, “Sultan Selim-i Sâlis”.

[2] Söz konusu şiirler verilirken, Muallim Naci'ye ait olan beyitler koyu renkle gösterilmiştir.