Türük

Uluslararası Dil, Edebiyat

ve Halkbilimi Araştırmaları Dergisi

2015 Yıl:3, Sayı:5

ISSN NO:2147-8872

Sayfa:37-66

 

MAKEDONYA-VALONDOVA HİDRELLEZ ÂDETLERİNDEN “YEŞİLLENME”, “KISMET KAPAMA” VE “MARTUFAL ÇEKME” ÂDETLERİ

Serdar Uğurlu*

ÖZET

Hıdrellez geleneği, Türk dünyasının neredeyse tamamında kutlanmaya devam edilen mevsimlik bayramlardandır. Hıdrellez günü, halk arasında, yeryüzünde Hızır ve İlyas ise bir gül ağacı altında buluştukları gün olarak, kutsal kabil edilmiştir. Aslında bir görüşe göre, Hıdrellez bayramının Türkler arasında kutlanmaya başlanması, Nevruz bayramının başkalaşmasıyladır. Anlaşılacağı üzere Türkler İslam dinini kabil ettikten sonra, Nevruz âdetlerini Hıdrellez adı altında sürdürmeye devam etmişlerdir. Öyledir ki Nevruz Bayramı kutlaması Anadolu ve Balkanlardaki Türkler arasında neredeyse tamamen unutulmuş yerini Hıdrellez âdetleri almıştır. Bu Hıdrellez geleneği, Miladi takvime göre 6 Mayısta kutlanır. Önceden geçerli olan Rumi takvime göre İMKB bu gün 23 Nisana denk kır manzarası anlamına gelmektedir. Rumi takvime göre bir yıl iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm 6 Mayıs-8 Kasım arası olan süredir ve bu süre Hızır günleri adıyla bilinir ile. Bu bölüm ayrıca yaz mevsimini oluşturur. İkinci bölüm ıse 8 Kasım ile 6 Mayıs arası olan süredir ve Kasım günleri şeklinde bilinir. Bu bölüm de kış mevsimini oluşturur. Bu bağlamda Rumi takvime göre, soğuk kış mevsiminin bitip sıcak yaz aylarının başlayacağı gün 6 Mayıs olarak ortaya çıkmaktadır. Bu da bu günün Türkler tarafından kutlanıp bayram haline getirilmesi için yeterli bir sebeptir. Anadolu'da günümüzde yazın başlangıcı olan 6 Mayısa dair çeşitli kutlamaların yapılmaktadır. Balkanlar ' da yaşamakta olan Türkler arasında da çeşitli kutlamalar dikkatleri çekmektedir. Bir Balkan ülkesi olan Makedonya 'da bu türden uygulamaların hala devam" ettiği Türk bölgeleri tespit edilmiştir. Bu çalışma daha çok Doğu Makedonya-Valandova, Konçe ve Manastır bölgelerindeki var olan Hıdrellez âdetlerine dair bir saha çalışması niteliğindedir. Bu bölgelerdeki Türklerin Hıdrellez geleneklerine dair sözlü geleneklerindeki maniler, yemek türleri ve kutlama şekilleri de çalışmaya alınmıştır.

Anahtar Kelimeler: Hıdırlez, yeşillenme, martufal geleneği, Valandova, Çalıklı.

VALONDOVA BÖLGESİ, MAKEDONYA ' HİDRELLEZ “YEŞİLLENDİRME”, “SERVET KAPATMA” VE “MARTUFAL” GELENEKLER

ÖZET

Hıdrellez geleneği sürekli olarak neredeyse tüm Türk dünyasında kutlanan mevsimlik bayramlardan biridir. Hıdrellez Hızır ve İlyas yeryüzünde bir gül ağacının altında bir araya geldiğinde kutsal bir gün, insanlar tarafından kabul edilir. Anlaşıldığı Gibi aslında, bir görüşe göre, Nawruz festival değişiklik Türklerde Hıdrellez Festivali kutlama başlattı, Türkler İslam dinini kabul edince Hıdrellez adı altında Nawruz gelenekleri korudu. Aslında, Nawruz kutlama neredeyse Anadolu ve Balkan Türkleri arasında unutulmuş ve Hıdrellez yerini aldı. Bu Hıdrellez geleneği Gregoryen takvimine göre 6 Mayıs kutlandı. 23 Nisan ile Jülyen takvimine Göre, bir yıl iki dönemden oluşur olan Jülyen takvimine göre karşılık gelir. İlk dönem 6 Mayıs ve 8 Kasım arasında olduğunu ve bu süre Hızır günleri olarak bilinir. Ayrıca, bu dönem yaz formlar. İkinci dönem, 8 Kasım arasında ve 6 Kasım günleri olarak bilinen Olabilir. Bu dönem kış formları. Bu bağlamda, julian takvim, soğuk kış günlerinde bitiş gün göre ve sıcak yaz günlerinde tekabül 6 Mayıs başlayın. Ve bu gün Türk halkı tarafından kutlanan bir festival haline gelmiştir nedeni budur. Bugün, yaz başlangıcı, 6 Mayıs Anadolu'da farklı kutlamaları vardır. Balkan Türkleri arasında farklı kutlama da dikkat çekmek. Makedonya, Balkan ülkesi olmak, bazı Türk bölgelerinde bu gelenek hala devam ettiği bulunmuştur. Bir saha çalışması olarak bu çalışma, çoğunlukla Hıdrellez gümrük kolları, Doğu Makedonya-Valandova, Konche ve Bitola bölgelerde mevcut. Bu çalışma, bu alanda Türklerin Hıdrellez gelenekleri hakkında sözlü geleneğin Türk şiir, yiyecek ve kutlama türleri içerir.

Anahtar Kelimeler: Hıdrellez, yeşillendirme, martufal gelenek, Valandova, Çalıklı.

* Yrd.Doç.Dr. Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Öğretim Üyesi, sugurlu@ibu.edu.tr

1. Giriş

1.1. Hıdrellez ve Nevruz Bahsi

Hıdrellez, kadim Türk kültüründe yeni yılın ilk gününün kutlanmasına dair bir gelenektir ve bu geleneğe göre de o ilk gün 6 Mayıs'tır. İslam öncesi dönemde İMKB bu ilk gün 21 Mart olarak karşımıza çıkmaktadır. Eski dönemin takvimleri de bu tarihe göre düzenlenmişlerdir. “Türkler, eski sözlü gelenek dönemlerinden beri 12 Hayvanlı Türk Takvimi olarak adlandırılan ve bahar mevsiminde geceyle gündüzün eşitlendiği 21 Mart gününü “yılbaşı” sayan ve bu ilk günü törenlerle kutlayan bir takvim kullanmışlardır TR.”[1] Yılbaşı diye tabir edilen tarih sonraki süreçte Türklerin İslamlaşması ve bunun dışındaki pek çok sebebe binaen 6 Mayıs ' a sabitlenmiştir. İslâmî dönemde de “Eski 12 Hayvanlı Türk Takvimi, Selçuklular I Sultan Melikşah tarafından yeniden düzenlenerek 21 Martı yılın ilk günü sayan “Celali takvim” yapılmış ve bu gün törenlerle kutlanmıştır.”[2] “O tarihten Cumhuriyet dönemine kadar kurulan Karakoyunlular, Akkoyunlular, Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar gibi Türk devletlerinde resmi yılbaşı bayramı olarak kabil görmüştür.”[3] Nevruz ile Hıdrellez tarihleri zaman içerisinde bir birine yaklaşmış ve hatta karışmıştır. “Türk dünyasının ortak kültürel değerlerinden biri olan Nevrûz A'la ilgili kutlamaların çok eski bir tarihi vardır. Nevrûz, daha çok eski Türklerin ve İranlıların yılbaşı kabil ettikleri yeni gün anlamına gelen geleneksel bir bayramdır. Bir bakıma Türklüğün Ergenekon dan çıkışını veya kurtuluşunu simgeleyen bu bayram, Türkistan'a dan başlayarak Balkanlar ' a kadar bütün Türk devlet ve topluluklarında büyük bir coşkuyla kutlanmıştır. Bu geniş coğrafyada onun Ergenekon Bayramı, Yeni Gün, Bahar Bayramı, Baba Marta, Sultan Nevrûz, 14 Mart v. b. gibi isimler altında kutlandığını görüyoruz.”[4]

Bugün Türk dünyasında Nevruz ' a karşı ancak aynı alaka gösterilmeye devam edilmektedir. “Türkiye folklorunda “Sultan Navrız”, “Yılsırtı”, “Mart Bozumu”, “Mart Dokuzu”, “Mereke”, “Ergenekon”, “Yörük Bayramı” gibi adlarla da anılan Nevruz, kuzey yarımkürenin Altaylardan Balkanlara uzanan geniş coğrafyasında birçok bağımsız veya özerk devlet, halk ve topluluk tarafından çok farklı mitolojik anlamlar yüklenerek ve ritüellerle zenginleştirilerek yılbaşı olarak kutlanmaktadır.”[5] Günümüzde ıse gerek Balkanlar ve Anadolu'da gerekse de Anadolu'da olsun yeni yılın başlangıç günü olarak 21 Mart'tan ziyade 6 Mayıs daha fazla yerleşmiş durumdadır.[6] Onu yerde kesinlikle böyledir denilemese de Türklerin yaşadığı coğrafyaların önemli bir bölümünde bu hale gelmiştir denilebilir.

Hıdrellez geleneği, “Orta Asya, Anadolu, İslamiyet ve ortak Balkan kültürünün besleyip günümüze getirdiği kökü Orta Asya kültürüne dayalı, İslâmî renge bürünmüş mevsimlik bayramların uzantısı bir ritüeldir.”[7] Kışın bitip yaz günlerinin başlayacağı artar yani 6 Mayıs gününe bu nedenle “Hızır Günü”[8] adı verilmektedir. “Hıdrellez, ilkbaharın gelişi, yazın başlangıcıdır. Baharın gelişi şenliklerle kutlanır.”[9] Hıdrellez ile Nevruz bayramları bu noktada birbiri ile karıştırılmaktadır. Nevruz, Türkler arasında baharın gelişi ile kutlanırken, Hıdrellez ıse daha çok yaz mevsiminin gelişinin kutlanmasına dairdir. Yani aslında “Hıdrellez yaz başlangıcıdır. Yaz ve kışın ayrılışıdır. Bir yıl Hızır Günleri ve Kasım Günleri diye ikiye ayrılır. Mayıs ise altısında Hızır günleriyle yaz başlar 186 gün sürer, Kasım ise sekizinde Kasım günleri başlar 179 gün sürer. Hıdrellez'de baharın gelişi kutlanır, insanlar yaza bayram sevinciyle karşılık verirler. Yazın gelişi bayramdır. Eskiden Çoban Bayramı da denirdi.”[10] “Aslında astronomik olarak da 6 Mayıs doğru bir tarihtir. 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan gece, güneş ülker burcuna girer ve yaz başlar.”[11] Türkiye'de bölgeler arasında zaman içerisinde kullanılmış olan farklı takvimler nedeniyle, tarih noktasında bazı değişiklikler görülebilmektedir. Örneğin; “Halk arasında Rumi Takvime göre “Yedi Mayıs” ya da “Mayıs Yedisi” olarak adlandırılan bu gün, Miladi Takvime göre, 20 Mayıstır. Bu nedenle Giresun gibi, bazı yörelerimizde Hıdırellez 20 Mayıs'ta kutlanır.”[12] Ancak bu türden farklı tarihler, Türk kültür dünyasının geneline yard. değildir.

Bazı bölgelerde ise iki bayram birlikte anılmakta hem yılbaşı hem de bahar bayramı olarak kabil edilmektedirler. “İran ' da ve Türkî Cumhuriyetlerde Nevruz, Hıdırellez, Ergenekon, Sümer'de A-ki-til, Akadlar'da Akitu, Babil'de Zakmu, Romanlarda Kakava, Ortodokslarda Aya Yorgi, Katolikler St. Georges arasında, Yahudilikte Pesah olarak bilinen bahar bayramları”[13] ayrıca yeni yılın da kutlandığı kutsal dönemlerdir.

1.2.Hızır Miti

Türkler genelde Hıdrellez geleneğinin Hızır ile İlyas Aleyhisselam da bir araya geldiği 6 Mayıs gününün kutsanmasıyla oluştuğuna inanmaktadırlar. “İslam dünyasının mitolojisine göre İlyas denizi korumak için yaratılan bir peygamberdir. Türk halkının inancına göre Hızır ölümsüzdür yıl ona 6 Mayıs günü dünyayı dolaşıp tabiatı canlandırarak fakir ve bahtsızlara daima yardım etmeğe şu bulunduğuna halkta ve inanç vardır.”[14] Halk inanışlarında yer etmiş olan bu mitolojik kahraman ayrıca topyekûn baharın da başlatıcısıdır. Ona Hızır denilmesinin bir nedeni de iste budur çünkü “Arapça'da aslı El-Hadır olan Hızır, hemen bütün kaynaklarda isim değil lakap olarak değerlendirilmiştir. Bu kelime bazı kaynaklarda el-Hadr, el-Hıdır şeklinde kaydedilmişse de doğrusunun el-Hadır olduğu kabil edilmiştir.”[15] “Adı geçen kelime Arapça'da'da yeşil, yeşillik, yeşilliği çok olan yer anlamına gelen “El-Ahdar” kelimesinden gelir. Hıdır” şeklinde kullanılmaktadır Bazı kaynaklarda “El-Hıdır / El-Hadr” şeklinde yer alan “El-Hadır”, Türkler arasında “Hızır” ya da“.”[16] Bu bağlamda Hızır kelimesi ile ilgili pek çok farklı malumatın da yazılı ve sözlü gelenekte zaman içerisinde oluşmuş olduğunu görebilmekteyiz. Hızır ise kimliği, adı ve lakabı ile ilgili daha pek çok tafsilata yerli ve yabancı araştırmacıların çalışmalarında rastlamak mümkündür ancak konumuzdan uzaklaşmamak adına Hızır mevzusuna daha fazla girmeyip bu kadarıyla kifayet etmeyi yeterli görüyoruz.[17]

2. Makedonya ' da Hıdrellez

Türk topluluklarına hakim olmuş olan Hıdrellez geleneği, Makedonya ' da da karşımıza çıkmaktadır. De Türklerin kültürlerinde Hıdrellez ve Nevruz ' a dair pek çok ritüele rastlanmış; bunun yanında bu geleneklerin çeşitli ritüellerinin zaman içinde birleşmiş olduğuna şahit olunmuştur.

Hıdrellez ise bu coğrafyada İslam öncesi dönemden kalmış olan Nevruz'un bir devamı şeklinde sürdürülmesi; bir bahar bayramı kutlanıyor hüviyetinde olması ve hatta İslam ' a aykırı pratikleri de ihtiva etmesi nedeniyle, Osmanlı dönemi Makedonya'sında, Müslüman Üsküp ulemasının tepkisine neden olmuştur. Üsküp uleması işi ilerleterek müftülüğe bu geleneğin Müslümanlar tarafından uygulanmasının yasaklanması için baskı dahi yapmıştır. “Sonunda müftülerden biri, Hıdrellez'i kutlamanın Hz. Muhammed'in doğum gününü kutlamaktan başka bir şey olmadığını iddia edince hocalar sakinleşmiş ve bu günün kutlanmasını engellemeye bir daha kalkışmamışlardır. Gerçekten Hazreti Muhammed, Rebuülevvel ayında dünyaya gelmişti. Rebi Arapça'da yaz demektir. Rebiülevvel de itibaren faaliyetlerine ilkbahar anlamına gelir. Böylece müftünün Hıdrellez gününü kutlama varsayımının teolojik bakımdan da güçlendirmiş olduğu görülür.”[18] Hıdrellez için Makedonya Türkleri “Edirlez” veya “Ederlez”[19] gibi kelimeleri sıklıkla kullanmaktadırlar. Ancak Makedonya'daki Sırp ve Makedon gibi yerli halklarla fazla etkileşime geçmemiş olan dağ Yörükleri, kelime başlarındaki " h " sesini telaffuz edebildiklerinden dolayı, bu kelime diğer bölgelere nispeten “Hıdırlez” şeklinde söylenmeye devam edilmektedir.

Hıdrellez bayramı, bir Balkan ülkesi olan Makedonya sınırları içerisinde Üsküp, Gostivar, Kalkandelen-Tetova, Pirlepe, Resne, Koçani, Ohri, Manastır-Bitola, Struga, Köprülü-Velez, Mavrova-Debre, Kocacık, Novak, İştip, Kumanova ve Berova gibi yerleşim yerlerinde, sene Mayıs ayının altısında gerçekleştirilen etkinliklerle kutlanmaya devam edilmektedir. Makedonya ' da Türklerin yaşadıkları bütün bu bölgelerde farklı farklı şekillerde olsa da Hıdrellezin kutlanmaya devam edildiği görülmüştür. Bizim çalışmamızda ıse daha çok Doğu ve Güney Doğu Makedonya üzerine yoğunlaşılmıştır. Yani daha çok Valandova bölgesi üzerinde ve kısmen de olsa Radoviş, Manastır ve Ohri üzerinde yoğunlaşılmıştır. Doğu Makedonya Valandova bölgesi olan İMKB çalışmamızda merkezi bir öneme sahiptir. Bu bölgedeki Türk köylerinden olan Çalıklı(1) ile Bahçebosu(2) köylerine ve civar bölgelere dair gerçekleştirdiğimiz gezilerde, özellikle Hıdrellez geleneği çerçevesinde pek çok kadim âdet ve uygulamanın hâlâ devam ettirildiği görülmüştür.

Burada hemen belirtmek gerekir ki Makedonya Valandova bölgesi olan sadece bu iki Türk köyünden ibaret değildir. Bu bölgede ayrıca Bayrambosu Köyü(3), Dedeli Köyü(4), Çeştova Köyü, Çepelli Köyü, Kayalı Köyü, İzleş, Cumabosu, Çavuşlu, Memişli, Kurdhamzalı(5), Durutlu(6), Urgancılı, Ormanlı(7), Buluntulu, Pırıstan(8), Koçullu(9), Durolobosu(10) ve Gökçeli Köyü(11) sekiz Türk köyü daha bulunmaktadır üzerinde olmak üzere tespit edebildiğimiz toplam. Bu köylerin hepsinde maalesef hayat vardır diyemiyoruz. Sekiz köyün bir kısmı boşalmış bir durumdadır üzerinde Bu. Bu sayının ıse aslında yaşanan göçler öncesinde yetmiş kadar olduğu, yöre insanının bize aktardığı bilgiler arasındadır.[20] Göçler, bölgeyi kültürel ve nüfus anlamında neredeyse çökertmiştir. Bölgedeki Türk folkloru göçler ile yok olma noktasına kadar gelmiştir. Geçmişteki yaşanmış olan büyük göçlerin dışında günümüzde de ekonomik nedenlerle Türk köylüler göç etmeye ve bölgeyi boşaltmaya devam etmektedirler. Bu nedenle de yaptığımız saha çalışmaları ve folklorik derlemeler ayrıca önem kazanmaktadır. Bölgenin Türk folkloru, Türk ağzı tamamen silinmeden önce türlü derleme yöntemleri ile bu folklorun kayıt altına alınması gerekmektedir. Çalışmamızın işte bu bakımdan önemli bir hatırlatma vazifesini de göreceğini düşünmekteyiz.

Çalışmamız esnasında bölgede karşımıza Hıdrellez âdetleri çerçevesinde “yeşillenme âdeti”, “kısmet kapama âdeti”, “Hıdrellez çömleği âdeti” ve “Martufal çekme âdeti” gibi âdet ve uygulamalar çıkmıştır. Bu âdet ve uygulamalar, aslında Türklerin kadim din ve gelenek mirasının günümüze aksetmiş olan bakiyeleridirler. En eski Türklerden günümüze kadar uygulanmaya devam edilen bu ritüeller, baharın ya da yazın gelişinin kutlandığı veya kutsandığı geleneksel inanış törenlerinden derin izler taşımaktadırlar.

Makedonya Türkleri farklı bölgelerde olsalar da, Nevruz ve Hıdrellez gibi etkinliklerde bir araya gelip ortaklaşa olarak kutlamaktadırlar. Toplanılan yerler ıse genelde bir dere kenarı, yeşillik bir bölge, dağ ve tepelerin yeşil çayırlıkları, değirmen başları, türbe ve yatır yerleşimlerinde gerçekleştirilecek çalışmalar ile kenarları gibi bölgelerdir. Köprülü-Velez'de Müslüman ahali bugünü ancak 1 Mayıs sabahı şehri ikiye bölen nehrin kenarında toplanarak kutlamaktadırlar. Ayrıca Makedonya da diğer bölgelerine dağılmış olan tekke ve tarikat mensupları da bu gün için aynı yere gelip etkinliklere katılmaktadırlar. Manastır Türkleri İMKB eski zamanlarda “Eğri Değirmen” denilen bir değirmenin etrafında toplanırlarmış. Valandova bölgesindeki Türk köylüler birlikte yaylalara, dağ ve tepelere çıkarak bu günü değerlendirirler. İştip'teki Türkler öğrendiğimize göre şehrin Yukarı Mahallesindeki Hüsamettin Paşa Camisinin(12) yanındaki Meydin Baba(13) türbesine ve ayrıca diğer baba türbelerine çıkarlarmış. Konçe'de(14) yaşayan Türkler İMKB yakın zamana kadar, bölgedeki diğer Türk köyleri ile birlikte, “Gazi Nevrüz” dedikleri, Konçe yakınlarından geçen Krika Lakoviça Deresi kenarındaki Gazi Evrenos Bey ise babası Pranko Lazarat ise[21] (Pranko İsa Bey Türbesinin)(15) olduğu yerde toplanır ve kutlamalarını yaparlarmış. Türbeye “Gazi Nevrüz” diye isim takılmasının nedenini Konçeli Hüsein Recepov'un yeğeni olan Cengiz Kurt tarafından şu şekilde açıklamaktadır:

1840 (1230) yıllarında yaşamış olan, İbirli'ye Konçe köyünden göç eden ve burada büyük zenginlik kuran Bekir Efendinin Gülbahar adındaki kızının torunlarına, yani hala yaşamakta olan Eyvaz Hüsein de (Konçe'de uzun zaman imamlık yapan şahsın) anlattıklarına göre, şöyle diyor: Gülbahar nenem (ninem) bu türbe Gazi Nevrüz'ün türbesi imiş diyordu. Burada Gazi Nevrüz sonrası naşı toprağa verilmiş. Bir cephede savaşta yaralanmış ve çok kan kaybından da bu türbenin yerinde vefat etmiş. Onun adına da bu türbe burada yapılmış. O dönemlerde onun yıl buralarda panayırlar kurulurmuş, insanlar da aileleri ile yakın köylerden sizden bir daha gelip burada onu anıyorlarmış. Bu anma, ya da panayır kurma günü, hıdırleze 30 (otuz) gün var iken yapılırmış yani 5-6 Nisanda. ‘Blagoveç’, Türkçesi ‘tatlılık’ günü adında da anılırmış. Dedikleri gibi burada; Konçe'den, Rakitse'den, Lipovik'tan ve diğer Türk Köylerinden insanlar toplanırmış. Eski imamımız-hocamız olan aynı Eyvaz Hüsein[22]’in anlattıklarına göre de, Konçe camisi tarih içinde büyük bir yangına uğramış ve o zamanlarda camide büyük bir kitap hazinesi mevcutmuş, o yangında da camideki kitap hazinesi de yanmış ve kül olup tarihe karışmış. O kitap hazinesinde de mutlaka bu yöre hakkında bir sürü bilgi mevcutmuş fakat bilgilerde yangınla beraber yok olmuş. Tabi ki, bu bilgiler Gülbahar ‘ninemizin’ anlattıklarına göredir, ama iyi bir bilgi kaynağıdır.[23]   

Üstelik bu etkinlikler Türk töresinden sayıldığı için bağlılıkları da o derece fazladır. Az önce zikrettiğimiz “Yeşillenme âdeti” işte bunlardan sadece birisidir ve Doğu Makedonya da Valandova Belediyesine bağlı Çalıklı Köyü’nün Türk sakinleri tarafından, Hıdrellez âdetleri çerçevesinde uygulanmaya devam edilmektedir. Benzerlerine Anadolu sahasında da rastladığımız bu âdet ile ilgili uygulamalar şöyledir:

2.1.Yeşillenme Âdeti

Valandova bölgesindeki yöre insanı, Hıdrellez'e bir hafta kala evlerde temizlik yapmaya başlarlar. Temizlik Hıdrellez günü devam etmez. Çamaşır-bulaşık yıkanmaz. Ev işleri yapılmaz.[24] Hıdrellez sabahı ıse yöre halkı henüz güneş doğmadan önce “Yeşillenmek” için evlerinden çıkarlar ve civardaki dağlara ya da yüksek tepelerdeki bayırlara doğru giderler. Bunu yaparlarken de komşuların duyacağı bir sesle onları da çağırırlar ki uykuda olan kimse kalmasın. Eğer Hıdrellez sabahı uykuda geçirilirse bütün senenin de böyle uyuşuk-uykulu[25] geçeceğine inanılır.

Aynı inanışa Üsküp Türkleri arasında da rastlanılmaktadır.[26] Hatta eski dönemde Hıdrellezi kutlayan Arnavutlar da bu noktaya özellikle dikkat ederlermiş. Köylerde yaşayan Arnavutlar genç, yaşlı ve çocuk farkı olmaksızın Hıdrellez gecesi sabaha kadar uyumazlarmış. Hava nasıl olursa olsun yakındaki dereye gidip yıkanırlar ve kimsenin de uyumaması için sabaha kadar göğe oruçlu atarlarmış.[27] Bu tarihte dereye girilip yıkanılması risklidir çünkü bazı mayıs aylarında kar ve kışın sertliği ile karşılaşılabilmektedir. Hatta bu doğrultuda sözlü kültürde “Hıdırellez yaz Kapısı'nın üzerinde, yedi gün sürer tipisi” şeklinde bir atasözü de vardır.”[28] Ancak havaların sertliği dahi, bu ve buna benzer uygulamaları pek de engelleyememiştir. Bunda o gecenin sabahına kadar gökten yeryüzüne nur yağdığına, akarsuların ve derelerin de bu nedenle nurlandığına dair olan inancın da etkili olduğu söylenebilir.

Hıdrellez sabahının uyanık olunması âdetine, Makedonya da pek çok farklı bölgesinde olduğu gibi Valandova-Dedeli Köyünde rastlanılması da mümkündür. Diğer birkaç âdet ile birlikte Sebahattin Sezair'in[29] derlemesine göre bu âdet aynen şu şekilde geçmektedir:

Saba olunce erkez dünne kalkar çünkilim ıdırlez sabası geç kalkarsen yılın sonuna kadar uykulu olurmuşun. Dün'ne kalkın ney erkez çimenlik bir yere gider orada yuvarlanır. Elini yüzünü çimenlere sürer arısı sızısı burada kalsın der. Sora orada bulunan bir kalın avıca belini dayar, beli odun gibi kuvetli olsunmuş dey. O gün yolda giderken gençler birbirini çarı mesela?

-Ey, Fatime bak bana! der. Fatime de.

-Ey derse - çağıran:

-Ben seni çarmam'a kuvetini çarıyım. Sana bana parası der karası. Ey aldanan ıse buna çok üzülür. Çünkü kuvetini aldılar. O gene başka birini aldatm ' a bakar.[30]

Sebahattin Sezair'in derlemesinde görüldüğü üzere, Hıdrellez sabahı erken kalkılması ve çimenlik alanlara gidilmesi önemli uygulamalardır. Eski Hıdrellez âdetlerindendir TR Bu gün yeşile dokunulması, yeşile el yüz sürülmesi, yeşilde yuvarlanılması bölgedeki. Çalıklı'da da 6 Mayıs sabahı yöre halkı aynı Dedeli'deki gibi erkenden kalkıp, dağların yamaçlarına, kırlarına ortaya çıkar, nerede daha yoğun bir yeşillik, çimenlik ya da daha fazla ağaçlık ve çiçeklerle örtülü bir alan görse, genci-yaşlısı, kadını-çocuğu herkes bu yeşilliklere, çimenliklere uzanır ve ardından yuvarlanırlar.[31]

Çimenlerde yuvarlanmanın kişileri gelecek sene içerisinde hastalıklardan koruyacağı ya da hastalık varsa hastalığın iyileşeceği, eskiye nazaran daha sağlıklı, dinç, şeyde onu rahat ve mutlu bir sene sürüleceği ve bir yeniliğin meydana geleceği şeklinde yorumlanmakta ve buna da inanılmaktadır.[32] Radoviş'e bağlı Konçe kasabasında ıse sabah erken vakitte kalkıldıktan sonra yapılan ilk iş, köy çeşmesine(16) gidilerek el yüz yıkanması ve bu esnada suyun el ile başın arkasına doğru serpilmesidir. Böylelikle gelecek senenin daha sağlıklı ve güçlü geçirileceğine inanılır.[33] Çalıklı'ya tekrar dönecek olursak çimenlerde yuvarlanma faslı bittikten sonra İMKB sırada “Yeşillenme” âdetinin ikinci faslı olan ağaçlarla ilgili olan ritüellerin uygulanması faslına geçilir. Örneğin çimenlerde yuvarlanan bir kişi hemen ardından bir dut ağacına sarılır ve “fiyasko fiyasko ağrımı yut” der.[34] Bölgede, dut ağacının hastalıkları, dertleri, sıkıntıları müşteriye yolu ile kişiden alıp kendisine çektiği ve kişiyi bu sıkıntılardan kurtardığı inancı yaygındır.

Ağaçlarla ilgili ritüellerin uygulandığı bir diğer ağaç türü İMKB nar ağacıdır. Aynı 152 nar ağacına da sarılırlar şekilde. Yöredeki Türklerde nar ağacının soyu çoğaltacağına dair bir inanış vardır. Nar meyvesinin bol taneli ve kan renginde olması, doğal olarak benzeşmeyi de beraberinde getirmiş, soyun kuvvetli ve çok olacağına dair inanışı da kuvvetlendirmiştir. Bölgede gebe kalamayan yeni gelinlere, pek çok farklı uygulamanın yanında nar meyvesinin de yedirilmesi buna bir işarettir.[35]

Yeşillenme geleneği çerçevesinde yöredeki Türklerin sarıldıkları bir üçüncü İMKB ağaç çınar ağacıdır. Bölge insanının çınar ağacına da sarılmasının nedeni çınarın çok köklü, kuvvetli, dayanıklı ve yıkılmaz olduğuna dair olan izlenimleridir. Bu izlenimler bölgede zaman içerisinde beraberinde inanmayı ve o inanmaya dair ritüelleri de üretmiştir. Buna göre çınar ağacına sarılınması suretiyle onun bu özelliklerinin sarılan kişiye geçeceğine dair olan inanç kuvvetlidir.[36] Müşteriye ıle bu türden özelliklerin kişilere geçtiğine dair pek çok farklı uygulamaya, bu bölgenin yanı sıra Makedonya da diğer bölgelerindeki Türkler arasında da rastlanılmıştır. Konçe kasabasında buna benzer ancak farklı bir şekilde yapılan bir uygulama dikkatimizi çekmiştir. Konçe'de araştırmamıza göre yeşillenme âdeti çerçevesinde dağlara bayırlara çıkılır ancak çimenlerde yuvarlanıp ağaçlara sarılmak yoktur.[37] Bunun yerine gerçekleştirilen pek çok uygulamaya ek olara insanlar bellerine Hıdrellez otu bağlarlar ve o şekilde evlerine dönerler.[38] Tekrar Çalıklı'ya dönecek olursak, Çalıklı Köyü ve çevresinde bu türden inanış ve uygulamaların devam ediyor olması, bize eski Türk inanç ve inanışlarındaki natürizmin (doğa tanrıcılığı) ne kadar etkili olduğunu bir kere daha hatırlatmaktadır.

Yeşillenme âdeti çerçevesinde çimenlerde yuvarlanma ve ağaçlara sarılma fasılları bittikten sonra herkes, güneş doğmaya başlarken evlerine doğru yola çıkarlar. Bu fasıl, Yeşillenme âdetinin oğlu faslıdır. Evlerine doğru yola çıkan Çalıklı ve Bahçebosu sakinlerinin yanlarında ıse dağlardan kopardıkları çimenler, çınar yaprakları, otlar ve çiçekler vardır. Bunlar genellikle evlerin kapılarına asılırlar ki bu sayede aynı tazeliğin, yeniliğin bolluk ve bereket beklentisinin evlere ve hanelere de ulaşması amaçlanır. Bölgede yeşil dallar, yapraklar ve özellikle de giciklen (yakar bir ot) denilen bir ot tercih edilir ki bu otlar evlerin kapı ve pencerelerinde,[39] ahırların kapılarında hep Hıdrellez boyunca asılı halde tutulur.[40] Benzer uygulamaya Konçe'de de rastlamaktayız. Konçe'den Cengiz Kurt'un aktardığına göre, eski zamanlarda insanlar kapı ve pencerelere yeşil dal ve yapraklar asmanın-bağlamanın dışında, “Yeşillenme” âdeti çerçevesinde belleri ince olanlar bellerine de yeşil dallar dolarlarmış. Ancak bugün bu âdetin eskisi kadar uygulanır bir durumda olmadığı da verilen bir diğer bilgidir.[41]

Valandova Türk köylerinde kapı ve pencerelere Hıdrellez'de “giciklen” denilen otun bağlanması ile ilgili halk arasında bazı inanışlar mevcuttur. Sebahattin Sazair'in yapmış olduğu derleme çalışmasına tekrar dönecek olursak, bu uygulama Valandova Dedeli Köyünde ise aynen şu şekilde ıcra edilmektedir. Sayın Sezair'in yöresel ağızdan derlediği şeyliyle bozmadan aktarıyoruz: Sene ıdırlez geldiney onu, biz de akşamdan erkez giciklen evlerine asarlar. Öyle adet kalmış. Cazı karılar gelip iyneklerimizi davarlarımızı, savmasınlar devi, Portaların kapılarına, eyrekler giciklenler kapılarına asılır. O gece öyle ıdırlez azırli yapı1ır.”[42]

Sayın Sezair'in derlediği şekliyle “Cazı karılar”dan kasıt kötü ruh ve perilerdir ve bunlardan korunmak maksadıyla “giciklen[43]den faydalanılmak istenir. Bölgedeki yeşillenme âdetine ve devamına dair Makedonya da ünlü folkloristlerinden Sevim Piliçkova da da derlemeleri meşhurdur. Bu derlemeler bölgenin sözlü kültürünü göstermesi bakımından ayrıca önemlidir. Makedonya'daki Türk folklorunun yıllar içerisinde toplandığı önde dergilerinden biri olan “Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi”nin 295. sayısında, Piliçkova, “itibaren faaliyetlerine ilkbahar Hıdırellez Bayramı Kaynaklanma İzleri[44] isimli bir çalışma kaleme almıştır. Piliçkova derleme çalışmasında derlemenin nerede yapıldığına ya da kaynak kişinin kim veya kimler olduğuna dair bir bilgi vermemiştir. Ancak gerek dil özellikleri ve gerekse de derlenen maniler incelendiğinde, çalışmanın Doğu Makedonya üzerinde yapılmış bir derlemeden oluştuğu kuvvetle muhtemeldir.[45] Piliçkova da Hıdrellez geleneğine ve Yeşillenme âdetine dair, kaynak kişi ya da kişilerden derlediği o malzemenin bir bölümünü burada aynen aktarıyoruz.

“İdırlez oldu gün biz erken kalkarız sabayle, bayirlara çikarız, orda yeşil yapraklar kırarız, onları koparırız bellerimize takarız. Yeşillik takarız bellerimize, yeşilleniriz, onlara ‘Bağırmık’ deriz biz. Ondan sonra geliriz çayırlara, çayırlarda anarız, yatırız, tekerleniriz, yeşil çayırlarda yuvarlanırız. Orda güller var, güllerin yapraklarını koparırız, başımıza takarız. Sora eve geliriz. Çıkarız caminin yanına, orda bir koca Çınar var. Herbir kız birer urgan getirir, orayi büyük bir salıngaç kurarız. Kurdukmu ondan sora epiciğimiz sallanırız sırayle. Sallandıktan sora üj-dört defa gittik mi ötee-beri, üstümüzdeki yeşillikleri atarız-ağrılarımız gitsin diye, vücütümüzdeki olan ağrılar. Onları sallanırke atarız, sora dahe yarım saat kadar sallanırız. Yorulduk mi gene yere ineriz. Öğleden sonra mantufarlari açarız. Mantufarın ilk akşamdan kuruluşu olur. O akşama biz ıdırlez akşamı deriz. Alırız bir çömlek, çömleğin içine ne varse, nişanlar, gerdanımız varsa gerdanımız, yüzüğümüz varsa yüzüğümüz, onları çömleğe koyarız, böyle bir yaprakla bağlarız sora o çömleğin içine atarız. Kişi atar onun kısmeti için. Sora çömleğin ağzını böle bağlarlar, birangi insanın kafasında çömleği koyarlar, kilitlerler. ‘Ne kilitlersin?’ derler. ‘Kısmet kilitleriz’ derler. Böyle üj defa sorarlar. O gece çömlek durur o gülün altında. ‘Ne açarsınız? Sabayleyin onu alırlar götürürler ıdırlez yerine, sora üstündeki bezini, gene onu koyarlar o insanın kafasına hem sorarlar:’. ‘Kısmet açarız’ derler. Bunu üj defa sorarlar. Sora çömleğin etrafına dizilir insanlar, çömleği ortaya koyarlar, onun bezini çekerler üstünden. Sora nişanları çıkarırlar hem onun kısmetine mani söylerler içerdeki.”[46]

Gerek Hıdrelleze dair günümüzdeki uygulamaları ve gerekse de Piliçkova da aktardığı benzer pek çok eski uygulamayı yerine getiren bölge insanının, kadim Türk kültür ve geleneğini ve buna bağlı gelişen sözlü kültür birikimini yaşamayı ve yaşatmayı başarmış olmaları, ayrıca mutluluk verici bir durumdur.

2.2.Kısmet Kapama Âdeti

Çalıklı köyü ve çevresinde Hıdrellez âdetleri çerçevesinde karşılaştığımız ikinci bir uygulama ıse “kısmet kapama” âdetidir. Kısmet kapatma âdeti Valandova bölgesi Türk köylerinde “Martufal Çekme”(17), “Küpten Mani Çekme” gibi geleneklerin bir parçası olarak uygulanmaktadır. “Türkiye Cumhuriyetinde yaşamakta olan Yörük Türkleri bu âdeti ‘mantifar’ adıyla adlandırmaktadırlar. Makedonya ise Doğu bölgesinde yaşayan Yörük Türkleri arasında buna benzer bu âdet ‘mantifal’ terimiyle söylenmektedir.”[47] “Balkanlarda yaşayan Makedon, Sırp, Bulgar, Ulah ve Romlar arasında da kutlanılan bu âdet, türlü türlü terimlerle adlandırılmaktadır: ‘klidon’, ‘vrtuvari’, ‘tayanı’, ‘pevanje prstenova’, ‘napevane na prstenite’, ‘kukuma’ vb.”[48] “Yunanlılar geniş çapta bu âdeti “klidon” adıyla adlandırırlarken Ermenilerde ıse “vartuvar” denilmektedirler. Türklerin Anadolu'ya yerleşmeleri sırasında Bizanslıların ‘vartuvar’ âdetinin Ermeni halkına geçtiğine inanılmaktadır.”[49]

Çalıklı ve civarındaki Türk köylerinde bu âdete altı mayıs sabahı küpten manileri çekecek olan kızın, bir gün öncesinden yani beş mayıs gününden bulunup kısmetinin bir günlüğüne kapatılması ile başlanır. Bölgenin diğer köyleri olan Bahçebosu ile, Dedeli'de ve Doyran bölgesindeki Türkler arasında bu uygulama hâlâ devam etmektedir. Çalıklı ve Bahçebosu köylerinde Martifal ise konduğu toprak testiye “çömlek” ya da “küp” denilmektedir. Büyükçe ve eski bir çömlek olmasına dikkat edilir.

Makedonya ise güney batısında kalan Ohri Türkleri arasında ıse farklı olarak bu küpe pote[50] denilmektedir. Ohri, kendi adıyla anılan Ohri Gölü kıyısında filmi'nün bulunan güzel bir yerleşim yeridir. Nüfusu genelde 60 bin[51] civarındadır. Kasabanın asıl kurucuları Avar Türkleridir. Makedon dilindeki “Ohrid” kelimesi, Avar sözcüğünün Slavların ağzında bozulmasıyla oluşmuştur.[52] Bölgedeki var olan bazı Makedon âdetlerinin safra aslında kökeni Türklere kadar inebilmektedir. Eski Türk geleneklerine safra rastlanması mümkün olabilmektedir TR Bu nedenle bölgede. Balkan savaşlarından sonra ıse Ohri'de yaşayan Türkler'in önemli bir kısmı burayı terk etmiştir. Ohri'nin eski dönemde tam bir Türk yerleşim yeri olması ve günümüzde 5-6 bin civarında Türk'ün hâlâ bu şehirde yaşıyor bulunması, geleneksel Türk kültürünün tamamen silinmesine engel olmuştur. Hıdrellez ıse bunlardan sadece bir tanesidir. Bölgedeki Türk halkı (Ohri Türkleri) diğer bölgelerden farklı olarak baharın başlangıcını 1 Mart ' a sabitlemişlerdir. Bu tarih Rumi takvime göre 14 Mart ' a denk geldiği için Ohri'deki yılbaşı ve bahar kutlamaları “14 Mart Adetleri” adı altında toplanmıştır. “On Dört Mart Adetleri”[53] kapsamında Ohri'deki Türkler, Martufal âdetini ve kısmet kapamayı en başından itibaren şu şekilde uygulamaktadırlar:

“Ohri Türklerinin aşağı yukarı onun evinde, Bir Mart arifesinde öyle adlandırılan kravay yoğrulur ve kolböreği yufkaları açılır. Mayasız tutulan “kravay” hamuruna ev kadını bir para katar. “Kravay” ertesi gün, Bir Mart kahvaltısında yenir. “Kravay”I daha önceden evin ulusu-ayle sayısına göre dinle. Bütün ayle bir araya gelince, “kravay”I yemeğe başlarlar. “Kravay” parçasında para kime düşerse, onun bütün yıl talihli olacağı inanılır. Aynı akşam evin yeni gelini, komşu kızları ve genç kadınlar bir araya gelirler. Yakınlarına değin birer nişan getirirler, örneğin en Hepsi kendilerine ya da evdeki: yüzük, düğme, iğne, küpe, bilezik oyunları vb. Bu gibi nişanlar çoğunlukla gençlerin kendilerine değin eşyalarından olur. Nişan bırakanlar çoğunlukla bekar olanlardır. Kalabalık bir araya gelince tüm bu nişanları öyle adlandırılan pote toprak kabın içinde bırakırlar. Yaşlı kadını en Tam güneş batacağı sırada, evin ulicesi () konuklarla (misafirlerle) birlikte bahçeye çıkarlar. Kırmızı fesle örtülü “pote”yi, bahçede, bir gülün dibinde bırakırlar. Kırk oğlan ve kırk kızın talihlerini kilitledim Yaşlı kadın “pote” üstündeki fese yüzünü sürer ve der:“!” Sonra bunun üstüne bir kilit bırakır ve “pote” bütün gece bahçede, gül dibinde böyle kalır. Ertesi gün, yani Bir Mart sabahı, henüz güneş doğmadan bahçeye gelirler ve gül etrafında toplanırlar. O sırada yaşlı kadın, kilit halkasını bir genç kızın saçları arasından geçirir ve der: “Kırk kız ve oğlanın kırk talihini açarım.” “Pote”yi gül dibinden aldığı gibi eve, odaya götürür. Bütün çağrılılar geldikten sonra, nişanların bulunduğu “pote”yi ağzına kadar su ile doldururlar. Dört-beş yaşlarında bir çocuk fes ile örtülü “pote”den eline gelen nişanları birer birer çıkarmaya başlar. Buna “Martıfal” denir. Nişanı çıkarmazdan önce, orada bulunanlardan biri, dörtlük bir “mani” söyler. Mani ezgiyle söylenir.”[54]

Valandova'da ıse kısmet kapama âdetinde genç kızlar yöresel Yörük kıyafetlerini giyerek bu ritüele katılırlar. Bu kızlar sabah erken saatte Çalıklı köyünden Bahçebosu Köyü'ne doğru yola koyulurlar. Bahçebosu Köyü Çalıklıya yaklaşık 20 dakikalık yürüme mesafesindedir. Bahçebosu köyüne varıldığında herhangi bir tören düzenlenmez. Sadece kısmeti kapatılacak kız bulunur ve kısa bir uygulama ile kızın kısmeti kapatılır. Kısmeti kapatılacak kızlar özenle seçilirler. Köyün en masum, güzel ve sevilen kızları kısmeti kapatılan kızlar olarak seçilebildiği gibi şirin küçük kızlar da kısmeti kapatılacak kız olarak seçilebilmektedir.[55] Bir taraftan kısmeti kapatılacak olan kız seçilirken diğer taraftan da bu seremoniyi izleyenlerden dilekleri (ot, çiçek, gül, yaprak, vs) gibi şeyler toplanıp büyük bir küpün içine atılır. Küpün ağzı mavi nazar boncukları ile bezeli kırmızı bir tülbendle bağlanır. Bu tülbende güller, yeşil yapraklar ve gül dalları sarılır.

Bu tülbende bir de asma kilit takılır. Daha sonra iki kız bu küpü kaldırır ve kısmeti kapatılacak olan kız bu küpün altına girer. Sonra etrafta toplanan kızlar küpü tutan kızlara "cevapsız sorular" sorarlar:

Etraftaki kızlar: Ne yaparsınız?

Küpü tutan kızlar: Kısmet kaparız.

Etraftaki kızlar: Ne yaparsınız?

Küpü tutan kızlar: Kısmet kaparız.

Etraftaki kızlar: Kimin kısmetini

Küpü tutan kızlar: Ayşe (Fatma, Sultan vs.)’nin kısmetini.

Daha sonra kızlar küpün (çömleğin) iki yanından tutup Bohçebosu'ndaki eski bir taş evin bahçesinde bulunan bir gül ağacının dibine bu küpü bırakırlar ve evlerine doğru geri dönerler. Bütün bu uygulamalar beş mayıs günü yapılır ve bitirilir. Altı mayıs sabahı erkenden ıse hazırlıklar tamamlanır ve aynı kızlar tekrar Yörük kıyafetlerini giyerek Bahçebosu köyüne doğru yola çıkarlar. Bahçebosu köyüne varıldığında bu defa büyük bir kalabalık tarafından coşku ile karşılanırlar. Davullar çalınır, oyunlar oynanır, halaylar çekilir, hep bir ağızdan maniler söylenir. Daha sonra küpün olduğu yere doğru oradaki herkes maniler söyleyerek ilerlemeye başlarlar. Küp bırakıldığı gül ağacının dibinden alınır ve yine maniler eşliğinde hep birlikte Bahçebosu ırmağının kenarına getirilir. Burada yaşlı büyük bir çınar ağacı vardır. Bu ağacın yanında durulur. Kısmeti kapatılan kız gelir ve tekrardan küpün altına girer. Böylece kızın kısmeti de tekrar açılmış olur. Kısmeti açılan kız ağacın yanına oturur ve küpü yanına alır. Diğer kızlar ıse bu kızın üstüne kırmızı bir tülbend açarlar.[56] Tülbendin onu ucundan bir kız tutar ve bu kızlar durmadan mani okurlar çeltik(18). Ta ki kısmeti açılan kız küpün ağzını açıp küpün içinden çektiği dilekleri başının üstüne açılan tülbende atmaya başlayana kadar.

Bu işlemin sırası bellidir. Vs (çiçek, gül, yaprak) çeker yarışma Direktörü Önce kısmeti açılan kız bir mani söyler ve sonra küpten bir dilek. Çektiği dileği başının üstündeki tülbende atar. Tülbendin kenarlarından tutan kızlar dileği alıp bu kimin diye seslenerek havaya kaldırırlar. Dileğin autore dileğini almaya gelir. Söylenen mani de ona hediye edilmiş olur. Bir dilek için farklı farklı maniler söylenmesi gerekir. Bu esnada çokça gülüşmeler de olur, hoşça vakit geçirilir. Küpteki dilekler bittikten sonra İMKB küpteki su ile herkes ellerini yüzlerini yıkarlar biraz da üzerlerine serperler. Bunun amacı onu daim yüzlerinin ak olması içindir. Sonunda çömlek de ona kalır en Kısmeti en başta kapatan kim İMKB açan da o olur ve.[57]

Küpten dilek çekme(19) işlemi bittikten sonra ırmak kenarındaki o yaşlı çınara bir salıncak[58] kurulur ve yaşlısından gencine herkes bu salıncakta sallanır. Sallanırken de ellerindeki dilekleri ırmağa fırlatırlar.[59] Burada amaç dileklerin daha çabuk gerçekleşmesidir. İrmağa fırlatılan dilekler akıntıyla sürüklenirken eğer bir çalıya takılırsa, bu durum demek ki dileğin gerçekleşmeyecek şeklinde yorumlanır. Bütün herkes oğlu olarak halaylar çekilir en dilekleri ırmağa attıktan sonra ıse ellerindeki.

Hıdrellez etkinliklerinde ırmak kenarları, nehir kenarları ve yeşillik alanlar, bu nedenle neredeyse geleneğin kendisiyle örtüşmüş durumdadır. Hatta günümüzde Hıdrellez zamanında ırmak ve su kenarlarına gidilip piknikler düzenlemek neredeyse geleneğin yerini almış oldukları durumdadır. Hıdrellez günü Türkiye'de bütün bölgelerde kırlara ve su kenarlarına gidilip piknikler yapılmaktadır. Balkanlardaki Martufal uygulamasından sonra ırmak kenarlarına gidilmesi âdeti, Türkiye'de piknik eğlencelerine dönüşmüştür. Mesela; “Bolu ettiği ve Yığılca ilçesinde Hıdırellez günü SP çayı kenarına pikniğe gidilir, balık tutulur, oğlak kesilir, çocuklar için soğan kabuğu ile yumurta boyalı Höyük'te kaynatılır. Kutlamalar için suyun ve yeşilliğin bol olduğu yerler tercih edilir. Gölyaka'da güreşler yapılır.”[60] “Burdur Bucak'ta, Mayıs ayının ilk haftasına rastlayan Hıdırellezde Bucaklılar yeşillik, ağaçlık, sulak ve temiz havalı mesirelik yerlere giderler. Buralarda yenilir, içilir. Çeşitli oyunlar tertip edilerek eğlenilir.”[61] “Bolu ettiği Gerede ilçesinde Hıdırellez günü davul çalınarak Örneğin'ye gidilir. Herkesten odun toplanarak ateş yakılır. Yemekler pişirilir ve hep birlikte eğlenilir. Cumaova ilçesinde İMKB, Hıdırellez günü gelmeden önce kuru mısır pişirilir. Küllü su ile kabukları sıyrılır ve herkese ikram edilir. Hıdırellez çorbası olarak keşkek pişirilir.”[62] Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

2.3. Hıdrellez Çömleği ve Martifal Çekme Âdeti

Hıdrellez geleneği içerisinde belki de en önemli âdetlerin başında Martifal çekme âdeti[63] kır manzarası anlamına gelmektedir. Bu âdetin isminin telaffuzunda bölgelere göre bazı ses değişiklikleri meydana gelmiştir ve hemen de dikkati çekmektedir. Bazı bölgelerde Martifal şeklinde telaffuz edilen kelime, İştip ve Radoviş Türkleri arasında Mantifar, Ohri Türkleri arasında İMKB Martufal[64] şeklinde telaffuz edilmektedir.

Martifal çekme âdetinin ıcra edilişinde bölgelere göre bazı değişiklikler görülebilmektedir. Buna rağmen Martifal âdetinde ortak kullanılan enstrümanlar ona bölgede ön planda olmaya devam etmektedir. Martifal âdetinde bu ortak enstrümanların başında eski bir küp[65] bu küpe konulacak su ve âdete uygun söylenecek maniler kır manzarası anlamına gelmektedir. Bu durum İştip, Radoviş ve Ohri bağıl nem çöl bölgelerinde olduğu gibi Valandova bölgesinde de değişmemektedir. Bu bağlamda Martifal âdetinde bir küp, küpe atılacak özel eşyalar-dilekler, güller, çiçekler ve yapraklar ile küpe konulacak su neredeyse bütün Makedonya ' da ortak olan unsurlardır. Ancak Çalıklı bölgesinde suyun özellikle üç kaynaktan getirilmesi gerekliliğine dair bir uygulama saptanamamıştır. Yine de küpün dereden alınan suyla doldurulması tercih edilmektedir. Yakındaki dereden su getirilir, sonra köy çeşmesinden su alınır ve ev pınarından çıkarılan sularla küp doldurulur en Piliçkova da da ifadesiyle bu âdet ile ilgili Makedonya Türkleri arasında yaptıkları çalışmalara göre “Yörük kadınları üç kaynaktan su getirmekle küpü doldururlar: İlk önce. Şimdiye dek yaptığımız araştırmalardan ‘martifal’ âdetin ıcra edilmesi için küpe üç kaynaktan su getirilmesini Yunan ve Ermeni halkı da pratik görünmez.”[66] Ancak Piliçkova, Makedonya sınırları içerisinde üç ayrı kaynaktan su alınması uygulamasının bugün sadece Yörük kadınlarda yaşatıldığını da ilave etmektedir.

Ohri Türkleri arasında Martufal çömleği ve manisi ile ilgili uygulamalarda, manici kızın anne ve babasının sağ olma zorunluluğu dikkatleri çeken bir farklılıktır.[67] Bunun dışında pek bir farklılık görülmemektedir. İştip ve Ohri Türkleri arasında olduğu gibi diğer bütün bölgelerde Martufal ise açılış manisi hiç kimse için söylenmez. Bunun bir açılış manisi olduğunu herkes bilir. Bölgelere göre açılış manilerini şu şekilde sıralayabiliriz:

Manastır-Bitola

“Mani mani martifal,

Martifalın adi var,

Her kime düşerse

Devlet ile bati var.”[68]

Ohri

“Manici başi misın

Cevahir taşi misın

Yazdirsam bir amayli

Koynunda taşır misın”[69]

Radoviş

“Mane mane mantufar

Mantufarın başi var

En iyileri çıkana

Dövletiyle bati var”[70] 

Ohri

“Martufalım tufalım

Kime düşer bu falım                

Martilen devletilen                   

Ya çıkarın bakalım”[71]

Valandova-Çalıklı

          “Martifalım fal olsun                Martufal başi mi sın

           İçi dolu bal olsun                    Cevahir taşi mi sın

           Martifala gelenler                  Gel bir mani söyleyim

 Muratları tez olsun                 Cebinde taşır misın”[72]

Valandova-Dedeli

          “Manici başı mısın                   Tamburası tabaktan

           Cevahir taşı mısın                   Kız gelir oynamaktan

           Yazsam mektup yollasam         Eyil be kız öpeyim

 Cebinde taşır mısın.               O pembeli yanaktan.”[73]

Valandova-Koçullu Köyü ve çevresinde Martifal çömleği âdeti, kaynak kişinin aktarımıyla şu şekilde yaşanmaktadır: “Doğu Makedonya bölgesinde yani bizim köylerimizde hıdrellez admin mayıs ayın altısında aylarında olmaktadır. Festival mayısın ilk haftasında çalıklı köyümüzde aylarında olmaktadır ve uluslar arası festivaldir. Geleneklerimize göre Mayısın 6'sında akşamdan hazırladığımız bir çömlek içerisine, genç kızlar boncuk, gerdan, yüksük, kolbağı gibi eşyalarını bu çömleğin içine koyar; çömleği de bir gül ağacının veya bir koruk asması altına koyarlar. Tabi bu mantufar çömleğini delikanlılar görmesin diye koydukları yeri çok gizli yapıyorlar. Delikanlılar çömleği görürlerse çalarlar. Kızlar sabahın ilk ışıklarıyla koydukları mantufar çömleğini alırlar ve köyümüzde çınar ağacı çoktur uygun bir çınar ağacına salıncak urgalarla kurulur. Çınar ağacın altında bir tülbendle mantufar çömleğinin üzeri örtülür, genç kızlar mani söylemeye başlarlar. Maniden sonra çömlekte koydukları o eşyadan bir tanesini çıkartıp sahibine veriyor o manideki anlam onun olmuş ona; olur ve oğul eşya çıkana kadar da devam eder. Mani söylemese daha sonra kurula salıcağa binilir. Herkez gönlünce sallanır. Koçulu köyüne 500 metre yanındayki Bahçebosu köyünde hıdrellez şenliklerini yapıyoruz.[74]

Piliçkova da üzerinde durduğu âdetler aslında Üsküp, Debre, Kocacık, Gostivar, Kalkandelen, İştip, Konçe, Manastır, Ohri, Resne, Radoviş[75] ve Prilepe'de yaşamakta olan Türkler arasında da karşılaşılan uygulamalardır.

Bu uygulamalar birbirlerinden ufak tefek farklarla ayrılmakta olsa da bu farklar neredeyse görünmeyecek derecededir. Güzel olarak Hıdrellez manilerinde Akdeniz'i görmek mümkündür en Bu benzerliği. Bölgeler farklı da olsa gelenek çerçevesinde söylenen manilerdeki büyük benzerlikler hemen fark edilmektedir. Örneğin:

“Manici başı mısın                        Tamburası tabaktan

Cevahir taşı mısın                         Kız gelir oynamaktan

Yazsam mektup yollasam               Eyil be kız öpeyim

Cebinde taşır mısın.                      O pembeli yanaktan.”[76]

 

“Mane mane mantufar

Mantufarın başı var

En ileri çıkanın

Dövletiyle bahtı var”[77]

 

“Martifalım fal olsun                Martufal başi mi sın

İçi dolu bal olsun                    Cevahir taşi mi sın

Martifala gelenler                    Gel bir mani söyleyim

Muratları tez olsun                  Cebinde taşır mi sın”[78]

 

“Kara kazan koldadır,                 “Mani mani martifal,

Yarim uzak yoldadır,                   Martifalın adi var,

Aykırsam sesim varmaz,             Her kime düşerse

Dağlar aramızdadır.”[79]        Devlet ile Batı var.”[80]

 

“Mani mani Martıfal,                Manici başi misın,

Martıfalın adı var                     Cevahir taşi misın,

Her kimlere düşerse,                 Söyleyeyim bir mani,

Devlet ile bahtı var                    Koynunda taşır misın

 

Martıfalım fal olsun                   “Martufalbaşi misın

İçi dolu bal olsun                       cevahir taşi misın

Martıfala gelenler,                      gel bir mani söyleyim

Muratları tez olsun.”[81]       cebinde taşir misın.

 

Martufalım tufalım                    “Uzunsun sırık gibi

kime düşer bu falım                   Ekşisın koruk gibi

martilen devletilen                      Ne gezersin mahleleri

ya çıkarın bakalım”[82]          Alınık tauk gibi.”

2.4.Martifal Manileri

Bu sıraladığımız Martifal manileri ufak tefek farklılıklarla ya da hiçbir farklılık olmaksızın bütün Makedonya'daki Türkler arasında bilinen ve söylenen manilerdir. Kaldı ki bu miktar yukarıdakilerle de sınırlı değildir. Hıdrellez çömleği ve Martifal çekme âdetinden bahsettiğimiz bu aşamada bölgenin ünlü Martifal manilerinin de neler olduğunu sıralamamız gerekmektedir. Piliçkova da derlemesi bu noktada önemli bir kaynak hükmündedir. Sevim Piliçkova da “Sesler Dergisi295 ”nin. Sayısında yayınladığı ve Doğu Makedonya ' da Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerden derlendiğini düşündüğümüz Martifal manilerini aşağıdaki şekilde yani aynen nasıl söylenmiş ve nasıl kayda geçirilmiş ıse o haliyle çalışmamıza alıyoruz.

“Köpri altı diken diken,          Para para dumanlar dağlar,               Pencere altında yılan,

yaktın beni gül iken,              şu dağların ardında garip                   yarim ağlar, sarıl boynuma dolan,

Allah’ta seni yaksın,              aldı felek seni elimden,                     seni benden ayıran,

üç günlük güvey iken            gözlerim durmaksızın ağlar.                salım ananle baban.

 

Ağaca kaktım yeşer,                Kara kazan koldadır,              Yol üstünde dikili taş,

dibi yeşile benzer,                   yarim uzak yoldadır,               bir evde iki kardaş,

avrupa’yı dolaştım,               aykırsam sesim varmaz,           biri benim olursa,

yok yarim sana  benzer           dağlar aramızdadır.                biri sana arkdaş

 

Köprü altında diken,               Ağaca kaktım eyser,               Kuru nane yaş nane,

yaktın beni gül iken,               dibi yeşile benzer,                  beni kuruttun anne,

Allah, ta seni yaksın,              Avrupayi doleştim,                 ilk sevdiğimden ayırdın,

üç günlük güvey iken.             yok yarim sana benzer.            bundan ayırma bare.

 

Para para dumanlı dağlar,            Kara kara böcekler,        Şu yakada yan kapi,

şu dağların ardında yarim ağlar,    duvarı delecekler,           içinde çavdar sapi,

aldı felek seni elimden,                 ben isterim o yarı,         beni yarda ayıran,

gözlerim durmaksızın ağlar.           elbette verecekler.          dolansın kapı kapı.

 

Dereler taşlı taşlı,                   Dere geliyor dere,                  Suya düştü gülümüz

ördekler yeşil başlı,                çayını sere sere,                      ötmüyor bülbülümüz

yarından ayrılanın,                 al dere götür beni                  sen orda ben burda

gözleri her dakika yaşlı.         yarimin durduy yere                geçer güzel ömrümüz

 

İndim dereylen aşaa               Bahçeye gel göreyim              Sari kaun dildinmi

kopardım arpa başağa           eline gül vereyim                    biçağını sildin mi

demedim mi yar sana              sen asker oldun gidersin         ben askere gidecem

inme sokaktan aşaa                seni nerde göreyim                 kıymetini bildin mi?

 

Teyareler çift gezer                 Masa üstünde bıçak                İsardan endim ancak

annem kendini üzer                sevgi olan bir yaprak              başımda yeşil sancak

üzme anne kendini                sarılalım yatalım aman aman     ne kız oldum ne gelin aman aman

damatın benden güzel.           düşman gözüne toprak,              ateşte yandım ancak

                    gidi canım                               gidi canım

Tamburam var çalamam                          Ay irince irince

sağ koluni salamam su                            överdım pirince,

ben bir öksüz oğlanim, aman aman,          bir incecik ter döktüm, aman aman,

istedığımi alamam,                                  yar koynuna girınce

                            gidi canım.                                         gidi canım.

tamburam var dört küşeli                         koz köki butrak butrak

içi sedef düşeli                                        sen gül oğlan ben yaprak

sabahtan yâri gördüm, aman aman,          sarılalım yatalım, aman aman,

yedi top menekşeli                                   düşman gözüne toprak

                           gidi canım.                                         gidi canım.

İsrın ardi ekin                                          İşardan enışelım

bu ekini eken kim                                     koç gibi döyüşelım

ciyan yansın yıkılsın, aman aman,              Mevlam bize buyurdi aman aman,

düvermem isteklşm kim                             ayri ayri gelezım

                                       gidi canım.                                         gidi canım.

Bindım erik dalına                                    Isardan enışelım

baktım Üsküp yoluna                                 koç gibi döyüşelım

cıngırdakli kuş olsam aman aman ,             Mevlam bize buyurdi aman aman
koşsam yarın koluna                                  ayri ayri gezelım

                         gidi canım.                                                     gidi canım.

Bindim erik dalına                                    Mane maneyi açar
baktım Üsküp yoluna                                 mane bilmeyenler kaçar
cıngırdakli kuş olsam aman aman,              gel be kız söyleşelım aman aman,
koşsam yarın koluna                                 angimız üstün çikar

                         gidi canım.                                                     gidi canım.

Bizim köyde manileri kızlar da çocuklar da söyler, bayramlarda söyleriz.

Pencerede perdesi,                 Altınım alay değil,                   Ayakkabım toz olur,
mavi gözlüm nerdesin,            yüzügüm kalay değil,               yere düşer naz olur,
sana bir âşık sözüm var,         sen orada ben burada,             şu Atice kız
sade bilemem nerdesin.          ayrılık kolay değil.                  derdime derman olur.

 

Cam cama eklenir  mi,          aş üstünde ot bitmez,                Sarı sandal sabırsiz,

cam altı beklenir mi,             bu sevda candan gitmez,          hakikatsız merhametsiz,

iki ay değil                           bu gözler seni gördü,              nasıl durursun Aticem bensiz,

beş ay beklenir mi?               başkası çare etmez.                 ben duramam sensiz.

 

Gel benim nazlı Aticem,          Gidene bak gidene,                 Yeni kapı bahçe var,

dağları dolaşalım,                  güller sarmış tikene,               güzel yar oya oyalar,

aramızda duşmanlar var,         Allah sabır versin,                  o yar bana bakınca,

bir gün biz de kavuşalım.        bizim gibi sevda çekene.         yüreğimi parçalar.

 

Yandım yandım kül oldum       Aticemin sırma telleri              Fesliyan ektim biçerim

bir esmer Aticeme kul oldum    kardan beyaz elleri                 yeşilini seçerim

kız aşığı bilmez iken                Aticemin istediğini                  yarim askere gitti

aşık oldum evlendim               Mehmed ayırdı ayırdı elleri      hasretini çekerim

 

Çıktım çeşme başına               İndim dereylen aşaa              Kaynar kazan kuldadır

yazı yazdım taşına                  kopardım arpa başar              yarim uzak yoldadır,

gelen geçen okusun                demedimmi kız sana                aykırsam sesim bağırmaz,

neler geldi başıma                  geçme sokaktan aşaa              dağlar aramızdadır.

 

Kara kara kazanlar,               Bizim evin önünde                  Asya sarmış yüzünü

kara yazı yazanlar,                 küçük limon ağacı                  dinle yarim sözümü

cennet yüzü görmesin              doktorlarda bulunmaz             dinlemesen sözümü

aramızı bozanlar                    kara sevda ilacı                      görmeyesin yüzümü

 

Gökte yıldız sayırlı mı,          Pencerede tüllü perde,              Kafe içtim fincandan,

çiy yumurta soyulur mu,         perdenin ucu yerde,                 kenarları mercandan,

benim bir yarim var,              elim ayağım titrer,                  ben yarimi severim,

sevdasına doyulur mu           Aticemi gördüğüm yerde.        hem yürekten hem candan.

 

Aticemi sever misin,                Şu dağlar bizim olsa,              İndim güller bağına,

nazını çeker misin,                  etrafı üzüm olsa.                     takındım gül dalına,

yar bana ettiğini                     yarın uykusu gelmiş,               isterlerse vermesinler.

sen olsan çeker misin?            yastığı dizim olsa.                   ben kıyarım şu genç yaşıma.

 

Denize dalacağım,                  Masa üstünde beyar,              saçların salkım saçak,

dermanı bulacağım,                boyu boyuma uyar,                 …

ben seni babandan,                sevdiğim benim olmuş,            …

hiç anlamadan alacağım.       ayırmaya kim kıyar                 …

 

Masa üstünde koku,                    Duvar üstünde kilim,               Kara kara kamişler, 

gel yarım burda otur,                    yarımın adı Selim,                  ucun boyamişler, 

ayrılık mektubunu ben yazim,       Selim benim olursa,                küçücecik yarimi

sen gel yârim da oku.                  olurum telli gelin.                   askere yollamışler. 

 

Karşıda kaun yerler,               Kayan kazan taşmaz mi,          Altım saatım sendedir, 

ben de gitsem ne derler,          yol buradan aşmaz mı,             zincirleri bendedir,

güzel isen gel derler,              usa çekme nazlı yar,                 dünya dolu yar olsa,

çirkin isen dön derler.            yrılan kauşmaz mı?                  yine gönlüm sendedir.

/Usa çekme - üzülme nazlı yar.

 

Köprü altında testi,                 Ambarın dibi pıtrak,               Ambarın dibi kuyu,

kemer belimi kesti,                  sen gül olsan ben yaprak,       uyu sevgilim uyu,

kesti ise az kesti,                     sarılsak bile yatsak,                sana içirmişler,

askerde ki dal fesli.                  duşman gözüne toprak.         benden ayrılık suyu.

 

Tiren gelir öterek,                   Ay irince irince,                      Karşıda kalaycılar,

kömürünü dökerek,                 kaşık saldım pirince,               işleyin koyuncular,

ben yarımdan ayrıldım,          bir incecik ter düktüm,             yarım gelir dediler,

kanlı yaşlar dökerek.              yar yanıma girince.                aldattı yalancilar.[83]

Önemlisi görüldüğü üzere mani söyleme pratiğidir en Martifal âdetindeki vazgeçilmez olan uygulamalardan. Ancak bu dönemde söylenilen Martifal manilerinin sihri bir fonksiyonunun da bulunduğuna inanılır. Söylenilen manilere göre kişinin ya da kişilerin bahtlarının devam eden sene boyunca belirlenmiş olacağına inanılır. “Yani küpe atılan nişan için söylenilen mani, bir yıl zarfında olagelen geçmiş zaman için yardımcı fiil yani kişinin bahtlı ya da bahtsız olacağının öğrenilmesi için söylenilen manilerdir.”[84]

          Konçe'den, Valandova da Çalıklı ve Bahçebosu köylerinden gerçekleştirdiğimiz saha çalışmaları esnasında derlediğimiz “Kısmet Kapama” ve “Martufal Çekme” adetlerine dair okunan manileri, çalışmamıza ağız özelliklerini de bozmadan aynen alıyoruz. Bazıları parçalarından bazıları şunlardır:

“Martifalım fal olsun                Martufal başi mi sın

İçi dolu bal olsun                      Cevahir taşi mi sın

Martifala gelenler                     Gel bir mani söyleyim

Muratları tez olsun                   Cebinde taşır mi sın

 

Taşa çıkma dama çık                Karşıdan gelen atlı

Arpalar karakılçık                     Altında kilim atlı

Annen baban vermiyor             Annen baban sağ olsun

Al bohçanı yola çık                  Hepsinden yârim tatlı

 

Kara kara kazanlar                    Altın saati sendedir

Kara yazı yazanlar                    Zincirleri bendedir

Cennet yüzü görmesin              Doksan dokuz yâr sevdim

Aramızı bozanlar                      Gönlüm yine sendedir

 

Ey atlılar atlılar                         Bahçelerde portakal

Geliyor kıratlılar                       Ben istemem kör topal

Kalkmış beni istiyor                 Beyefendiler mis gibi

Muşmula suratlılar                   Sakallılar pis kokar

 

Masa üstünde vişne                  Bizim evin tokadı

İşle ablacım işle                        Demilidi demili

Bizim eve yakışır                      Annem köye kız vemez

Orta boylu enişte                      Yeminlidi yeminli

 

Ey gemici gemici                      Cam dama eklenir mi

Nerden aldın pirinci                  Can altı beklenir mi

Benim yâri sorarsan                  Birayli yüksek sevgilim

Çalıklı’da birinci                       Bir sene beklenir mi

 

Bisikletle gezersin                     Benim yârim okumuş

Karıncayı ezersin                      Meğer vakti yokumuş

Madem benden güzelsin            Ben yâri benim sandım

Niye bekâr gezersin                  Müşterisi çokumuş

 

Bugün hava fırtına                    Entarisi kökleme

Al paltonu sırtına                      Ufacık ilikleme

Benden başka yâr sevsen          Benden sana fayda yok

Bekârlıktan kurtulma                Boş kapıyı bekleme

 

Bağa girdim üzüme                  Kürkümün derisi

Dalı girdi gözüme                     Beni sever birisi

Bir sözüne gücendim                İsmini söyleyemem

Ölsem bakmam yüzüne            Çalıklıdan kendisi

 

Pesleyan ektim gül bitti            Toprak kuydum çömle

Dalında bülbül öttü                  Yârim gitti görme

Ötme bülbülüm ötme               Gitme yârim ölme

Yarim gurbete gitti                   Ölmek var dönme

 

Kara kara kedile                       Yolumuza gide mi

Kaynanamı yedile                     Aç kapıyı gideyim

Kaynana kaymak tasız              Kaynana dünür olmuş

Sana kalsın binnasız                 Gene sana gide mi

 

Sakız aldım uzattım                  Güvercin urdum duymaz

Gelmedim göz attım                 Kanı sel oldu akmaz

Kaynanası kıskandı                  Ufaktan istedim de

Emen güzel kız attı.                  Şimdi yüzüme bakmaz

 

Avada uçan teyyare                   Keten gömlek dört enden

Selam süle o yâre                     Yârim vazgeçtin benden

Benden ona ayır yok                 Vazgeçtini bilseydim

Baksın başına çare                    Gönlümü alıdım senden

 

Gidin bulutla gidin                    Kara kazan koldadı

Yârime selam edin                    Yârim uzak yoldadı

Bensiz uyku uyusa                   Aykırsam sesim vamaz

Uykusunu tek edin                   Dağla va aramızda

 

Bülbül yuvada inle                   Ver elini elime

Susara kalbini dinle                  Aci biraz alime

Benim kalbimde sensin            Başkalara yâr dersem

Senin kalbinde kimle                Kurşun aksın dilime

 

Asker yolu beklerim                 Karanfil katme oldu

Günüme gün ekleni                  Ayrılık yete oldu

Sen git canım askere                 Bu bizim ayrılımız

Ben burayı beklerim                 Ölümden bete oldu

 

Gemideyim gemide                  Karanfilin budanı

Ayam üzengide                        Eğmeğin kırılacak

Üzülme sevdiceim                    Yârimle ikimizi

Kavuşmamız geride                  Düşmanlar ayıracak

 

Vapu geli ötelek                        İki çeşme buz gibi

Dumanları tütelek                     Kayınam domuz gibi

Ben yârimden ayrıldım              Çatla patla kayına

Kanlı yaşla dökerek                  Gezeceyim kız gibi

 

Karanfil budanı                          Mani mani gezerim 

Eymeyin kırılacak                       Manilere gül dizerim

Yarimle ikimizi                           Vallah billah enişte

Düşmanla ayıracak                     Ben ablamdan güzelim

 

Sıra sıra kazanlar                         Bir dalda iki vişne

Kara yazı yazanlar                      Güzelim aşka düşme

Cennet yüzü görmesin                Bu aşkın sonu yoktur

Aramızı bozanlar                        Boş yere dile düşme

 

Mani mani mantufar                   Kale kaleye bakar

Mantufarın adı var                     Kaleden kanlar akar

Mantufara gelenin                      Dolma yüzlüm dururken

Cennette bir yeri var                  Sakallıya kim bakar”[85]

3. Sonuç

Makedonya Türkleri Hıdrellez geleneğine dair yapılan saha çalışması sonucunda geleneğin, Anadolu sahasındaki uygulamalar ile bire bir benzerlikler içeren yönlere sahip olduğuna şahit olunmuştur. Özellikle Tekirdağ, Edirne, Kırklareli, Çanakkale, Sakarya, Bursa ve İzmir gibi Balkanlardan çok fazla göç almış oldukları olan şehirlerimizdeki Hıdrellez âdetleri ile Makedonya'daki hıdrellez âdetlerinin benzerlikleri ve aynılıkları dikkate değerdir. Hatta Valandova, Ohri ve Manastır bölgesindeki halk ağzında yer etmiş olan bazı Hıdrellez manilerinin aynıları Anadolu sahasında da mevcuttur. Bu benzerliklere konumuza tam isabet etmemesi nedeniyle ve belki bir aşka çalışmada ele alınacağı için bu çalışmada tam müşteriye edilmemiştir. Dikkatleri çeken bir diğer husus ıse Türkiye'nin Kars, Iğdır gibi Doğu vilayetlerindeki Hıdrellez uygulamaları ile Makedonya'daki Hıdrellez uygulamaları arasında benzerliklerinin mevcut üzerinde.

Türkiye'de olduğu gibi Makedonya'da da Hıdrellez geleneği ile Nevruz geleneği uygulamaları birbiri ile karışmış durumdadır. Asya kökenli eski Şamanist inanç ve inanışlar, Paganist uygulamalar İslâmî renge bürünmüş bir şekilde burada da varlığını devam ettirmektedir. Hızır kültü etrafında şekillenen Hıdrellez geleneği, Radoviş, Valandova ve çevresindeki Türk köylerinde baharın ve yeni yılın gelişine dair olan inanç ve inanışları barındırmaya devam etmektedir.

Bu bölgede Hıdrellez geleneği ile birlikte, “yeşillenme âdeti”, “kısmet kapama âdeti”, “Hıdrellez çömleği âdeti” ve “Martufal çekme âdeti” gibi âdet ve uygulamalar hala devam ettirilen kadim âdet ve uygulamalardır. Beraberlerindeki mani ve türküsü ile birlikte meydana getirdiği zengin sözlü gelenek, bölgenin Türk folklorunun bir parçasıdır. Ancak Balkan savaşları ile başlayan ve 1970 açar kadar kitlesel hareketlerle devam eden Türk göçleri, bölgeyi oldukça zayıflatmıştır. Bugün bu göç realitesi tamamen bitmiştir denilememektedir. Ekonomik, sosyal ve kültürel nedenlerle göçler hala devam etmektedir. En fazla göç edilen ülkeler İtalya, Almanya ve Türkiye'dir. Bu durum da bölgenin folklorunun zamanla yok olma ile karşı karşıya kalacağını bize hatırlatmaktadır. Bu nedenle bölgenin kültürel zenginliğine dair derleme çalışmalarının bir önce yapılarak tamamlanması bir çok önemlidir. Bütün Makedonya'daki Türk folklorunu derlemeye yönelik projelerin üretilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir. Bugüne kadar Makedonya, Karadağ, Kosova ve Metohiya (Kosmet) Türklerin zengin folklorunun önemli bir kısmı yok olmuş durumdadır derlenemediği için bölgelerindeki. Geri kalan kısımları ıse alanında uzman olmayan 152 tarafından derleme metot ve tekniklerinden uzak bir şekilde derlendiği için maalesef istenilen seviyelere ulaşılamamıştır. Makedonya başta olmak üzere Balkanların genelinde derlenmeyi bekleyen halk kültür ürünlerinin hacmi hala çok fazladır.

Makedonya ' da arzu edilen derleme çalışmalarının tamamlanabilmesi durumunda, elde edilecek olan folklorik veriler, Türkiye sahası ile karşılaştırma yapılması ve benzerliklerin ortaya koyulması imkânını doğuracaktır. Bu da doğal olarak Balkan Türk kültürünün cazibesinin de artmasıyla sonuçlanacaktır.

Kaynak Kişiler

Burcu Ali, Valandova-Çalıklı Köyü, Öğrenci, Yaş:22

20 Sejljan Latifova, Valandova-Çalıklı Köyü, Öğrenci, Yaş:

6 Adil Bahar, Valandova-Koçullu Köyü, Emekli, Yaş:

26 Cengiz Kurt, Konçe Kasabası, İktisat Mezunu, Din İşleri Müşaviri Yardımcısı, Yaş:

Hüsein Recepov, Konçe doğumlu, İlkokul Mezunu, Konçe'nin emekli imamı, Çiftçi, Yaş: 87

KAYNAKLAR

Alaaddin Uca, (2007). “Türk Toplumunda Hıdrellez I” A. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 34 Erzurum, s.114.

Önce, Arif (1983), “Ohri, Radoviş ve İştip İlçelerinde Yaşayan Türk Halkının Hıdrellez Adet ile Manileri”, Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 174, Yıl: 1983, s.124.

Artun, Erman. (1990). “Tekirdağ Anadolu'da Hıdrellez Geleneği”, Türk Halk Kültüründen Derlemeler 1990 Hıdrellez Özel Sayısı, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları:143, Ankara. s. 4.

Barlas, Uğurol. (1990). “Safranbolu'da ve Karabük Yöresinde Hıdrellez Geleneği”, Türk Halk Kültüründen Derlemeler 1990 Hıdrellez Özel Sayısı, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları:143, Ankara, s.28.

Cingöz, M. Emine. (1990). “Tokat'ta Hıdrellez”. Türk Halk Kültüründen Derlemeler 1990 Hıdrellez Özel Sayısı, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları:143, Ankara, s.46.

Çelik, A. Çetin. (1990). “Edirne ve Çevresi Hıdırellez Geleneği”, Türk Halk Kültüründen Derlemeler 1990 Hıdrellez Özel Sayısı, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları:143, Ankara. s.63.

Demir, Sema. (2005). “Çok Şeyi Karanlıktan Aydınlığa Kıştan Bahara Forumlarında, Hıdırellez”. Milli Folklor, 2005, Yıl 17, Sayı 65, s.17.

Dilçin, Cem. (1983), “Yeni Tarama Sözlüğü”, Ankara Üniversitesi Basımevi, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.

Eren, İsmail. (1968). “Manastır Türklerinin Bazı Hıdırellez Âdetleri”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Türk Kültürü Dergisi, Yıl:1968, Sayı:68, s.557-559; İsmail Eren (1967) “Manastır Türklerinin Bazı Hıdırellez Adetleri”, Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 18-19, Yıl: 1967.

Eren, İsmail. (1984). “Üsküp'de Hıdrellez Âdetleri”. Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 190, Makedonya, s.108.

Günay, Umay (1990), “Ritüeller ve Hıdırellez”, Milli Kültür, Mayıs 1990, s.72, s.11.

Hasan, Hamdi. (2006), “Makedonya Türklerinde Nevruz ve Hıdrellez Kutlamaları İle İlgili Âdet ve Uygulamalar”, Hikmet Uluslararası Ilmı Araştırmalar Dergisi, ADEKSAM, Gostivar-Makedonya, s.21-30.

İsmail, İsmail. (1970). “Manastır Türklerinin Hıdrellez Adetleri ve Cullen”, Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 43, s.70-72.

Kılıç, Ayşegül. (2011), “Evrenos Bey'in Kökeni Hakkında Tartışmalar ve Yeni Bir Değerlendirme”, BELLETEN, c. LXXV, S. 274, TTK, Ankara 2011 (Aralık), s. 745-768.

Kılıç, Ayşegül. (2012), “Evrenos Bey'in Babası Pranko Lazarat'in ise (Pranko Isa) Vakfı ve Türbesi”, Güneydoğu Avrupa Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Dergisi, GAMER, c.2012, S. 1, Ankara, s. 87-99.

M. Tayyip Okiç (1952), “Sarı Saltuk ' a Ait Bir Fetva”, Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, Sayfa 48. Ankara.

Ocak, Ahmet Yaşar, (2007), “İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır İlyas Kültü” Kabalcı Yayınları, İstanbul, s.58.

Ocak, Ahmet Yaşar, (1990), “İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır İlyas Kültü”, Ankara, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları. s.O'den aktaran Enver Aras. “Türklerde Hıdrellez Geleneği”. Milli Folklor Dergisi, Yıl 14, Sayı:54, s.39

Oğuz, M. Öcal. (2005). “Somut Olmayan Kültürel Miras: Türkiye'de Nevruz/Yenigün”. Milli Folklor, 2005, Yıl 17, Sayı 65, Ankara, s.6.

Öztürk, Mürsel (1997), “Nevruz”, Anayurttan Atayurda Türk Dünyası, Kültür Bakanlığı, Yıl: 5, Sayı:12, Ankara, s.8.

Palikruşeva, Galaba (1968), “Bir Yörük Gurubunda En İyi Korutulmuş Bir Âdetin Balkan Kökeni Hakkında” Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 24, Yıl: 1968, s.45-54.

Piliçkova, Sevim. (1995). “İtibaren faaliyetlerine ilkbahar Hıdırellez Bayramı Kaynaklanma İzleri” Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 295, Makedonya, s.97.

Salih, Avni. (1969). “On Dört Mart Adetleri Ohri'de”, Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 35, Yıl: 1969 81-82.

Sermet Muhtar Alu (1951) “Rûz-u Hızır”, Türk Folklor Araştırmaları, Haziran 2008, Yıl.23 2, C. 1, S., s.354.

Sezair, Sabahattin. (1967). “Folklorumuzdan Derlemeler, Dedeli Köyü İdırlez Geleneği ve Manileri”, Sesler Aylık Toplum-Sanat Dergisi, Sayı 16, s.71 72.

Sezen, Lütfü. (1993), “Erzurum Şehir Folkloru”, Basılmamış Doktora Tezi, 2 Cilt, Atatürk Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, s.162.

Şener Yüce, “Bucak'ta Hıdırellez ve Bahtıbar”, Türk Folklor Araştırmaları, 1965, Yıl Mayıs.16, 9 C., 190 S., s.37-41.

http://dunyasehirleri.com/sehirler/Avrupa/Makedonya/Ohrid.

 

VE FOTOĞRAF KAYNAKÇASİ VİDEO, SES

1 (Kişisel Arşiv). “Valandova-Çalıklı Köyü Resimleri” Edinme Tarihi:2013 (resim 2, 3, 4, 5)

2 (Kişisel Arşiv). “Valandova-Bahçebosu Köyü Resimleri” Edinme Tarihi:2013 (resim 2, 3, 4)

3 (Kişisel Arşiv). “Valandova-Bayrambosu Köyü Resimleri” Edinme Tarihi:2013 (resim 2, 3, 4)

4 (Kişisel Arşiv). “Valandova-Dedeli Köyü Resimleri” Edinme Tarihi:2013 (resim 2, 3, 4, 5)

5 (Kişisel Arşiv). “Valandova-Kurdhamzalı Köyü Resimleri” Edinme Tarihi:2013 (resim 2, 3, 4)

6 (Kişisel Arşiv). “Valandova-Durutlu Köyü Resimleri” Edinme Tarihi:2014 (resim 2, 3)

7 (Kişisel Arşiv). “Valandova-Ormanlı Köyü Resimleri” Edinme Tarihi:2014 (resim 2)

8 (Kişisel Arşiv). “Valandova-Pırıstan Köyü Resimleri” Edinme Tarihi:2014 (resim 2, 3, 4, 5)

9 (Kişisel Arşiv). “Valandova-Koçullu Köyü Resimleri” Edinme Tarihi:2013 (resim 2, 3, 4, 5)

10 (Kişisel Arşiv). “Valandova-Durolobosu Köyü Resimleri” Edinme Tarihi:2013 (resim 2, 3, 4, 5)

11 (Kişisel Arşiv). “Valandova-Gökçeli Köyü Resimleri” Edinme Tarihi:2013 (resim 2, 3, 4, 5)

12 (Kişisel Arşiv). “İştip - Hüsamettin Paşa Cami Resimleri” Edinme Tarihi:2013 (resim 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8)

13 (Kişisel Arşiv). “İştip-Meydin Baba Türbe Resimleri” Edinme Tarihi:2014 (resim 2, 3, 4)

14 (Kişisel Arşiv). “Radoviş-Konçe Resimleri” Edinme Tarihi:2014 (resim 2, 3, 4)

15(Kişisel Arşiv). “Gazi Evrenos'un Şehid Babası Pranko İsa Bey'in Türbe Resimleri” Edinme Tarihi:2014 (resim 2, 3, 4, 5, 6)

16 (Cengiz Kurt'un Hikayeleri). “Radoviş-Konçe Köy Çeşmesi Resimleri” Edinme Tarihi:2014 (resim 2)

17(Kişisel Arşiv). “Valandova-Çalıklı ve Bahçebosu Köyleri Martufal Çekme Âdeti Videosu” Edinme Tarihi:2014

18(Kişisel Arşiv). “Valandova-Çalıklı ve Bahçebosu Köyleri Martufal Çekme Âdeti Videosu” Edinme Tarihi:2014

   19(Kişisel Arşiv).“Valandova-Çalıklı ve Bahçebosu Köyleri Martufal Çekme Âdeti Resimleri” Edinme Tarihi:2014-15 (resim arşivi 1,2,3,4,5,6,7,8,9, 10,11,12,13,14,15)

 

DİPNOTLAR


[1] Oğuz, M. Öcal. (2005). “Somut Olmayan Kültürel Miras: Türkiye'de Nevruz/Yenigün”. Milli Folklor, 2005, Yıl 17, Sayı 65, s.6.

[2] Oğuz, M. Öcal. (2005). yaş. s.6.

[3] Öztürk, Mürsel (1997), “Nevruz”, Anayurttan Atayurda Türk Dünyası, Kültür Bakanlığı, Yıl: 5, Sayı:12, s.8, Ankara,

[4] Hasan, Hamdi. (2006). “Makedonya Türklerinde Nevruz ve Hıdrellez Kutlamaları İle İlgili Âdet ve Uygulamalar”, Hikmet Uluslararası Ilmı Araştırmalar Dergisi, ADEKSAM, Gostivar-Makedonya, s.21.

[5] Oğuz, M. Öcal. (2005). yaş. s.5.

[6] Bu tarihle ilgili istisnalar elbette hala mevcuttur. 14 Mart âdetleri” adı altında hala onu yıl Mart ayında düzenlenmeye devam edilmektedir Örneğin Makedonya-Ohri Türkleri arasında Hıdrellez âdetleri“. Buna Anadolu dan da birçok örnek ilave edilebilir. Örneğin Iğdır ve çevresinde Hıdrellez âdetlerinin Mart ayında düzenlendiğine dair Öcal Oğuz'un saptamaları vardır ve şu şekildedir: “Iğdır ve az üç defa suya girip çıkarlar TR 19 Mart I 20 Mart ' a bağlayan gece genç kız ve erkekler tanrıdan bir dilek dileyerek akarsuda yıkanırlar ve çevresinde. Sabah erken kalkılarak taze su içilir, hayvanlara da taze su verilir. Evinden yeni cenaze çıkanlar safra bayrama katılmak zorundadır. O gün yas tutmak günah sayılır.” Oğuz,M. Öcal. (2005). “Somut Olmayan Kültürel Miras: Türkiye'de Nevruz/Yenigün”. Milli Folklor, 2005, Yıl 17, Sayı 65, s.7.

[7] Artun, Erman. (1990). “Tekirdağ Anadolu'da Hıdrellez Geleneği, Türk Halk Kültüründen Derlemeler 1990 Hıdrellez Özel Sayısı, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları:143, Ankara. s. 4.

[8] Artun, Erman. (1990). yaş. s.4.

[9] Artun, Erman. (1990). yaş. s.4.

[10] Artun, Erman. (1990). yaş. s.4. ; “Eski Türk Takviminde yıl iki ana bölüme ayrılır. 6 Mayıs - (Kasım günleri) 8 Kasım arasındaki 186 günlük bölüme Rûz-(Hızır günleri, yeşil veya yeşeren günler) I Hızır; 9 Kasım-5 Mayıs arasındaki 179 günlük bölüme de Rûz-I Kasım denir. Buna göre Hıdırellez, Hızır günlerinin ilk”, Sermet Muhtar Alu (1951) “Rûz-u Hızır”, Türk Folklor Araştırmaları, Haziran 2008, Yıl.23 2, C. 1, S., s.354. ; Alaaddin Uca,(2007). “Türk Toplumunda Hıdrellez IA. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 34 Erzurum, s.114.

[11] Günay, Umay (1990), “Ritüeller ve Hıdırellez”, Milli Kültür, Mayıs 1990, s.72, s.11.

[12]Bilgehan Atsız Gökdağ, (?)“Doğu Karadeniz Bölgesinde Eski Türk İnançlarının İzleri”, http://www.kultur.gov.tr,belgeno=20086, s.3’den aktaran Alaaddin Uca, (2007). “Türk Toplumunda Hıdrellez IA. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 34 Erzurum, s.114.

[13] Demir, Sema. (2005). “Çok Şeyi Karanlıktan Aydınlığa Kıştan Bahara Forumlarında, Hıdırellez”. Milli Folklor, 2005, Yıl 17, Sayı 65, s.17.

[14] Piliçkova, Dr. Sevim. (1995). “İtibaren faaliyetlerine ilkbahar Hıdırellez Bayramı Kaynaklanma İzleriSesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 295, Makedonya, s.97.

  [15] Ocak, Ahmet Yaşar, (2007), “İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır İlyas Kültü” Kabalcı Yayınları, İstanbul, s.58.

[16] Ocak, Ahmet Yaşar, (1990), “İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır İlyas Kültü”, Ankara, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları. s.O'den aktaran Enver Aras. “Türklerde Hıdrellez Geleneği”. Milli Folklor Dergisi, Yıl 14, Sayı:54, s.39

[17] “Hızır” kültü ile ilgili daha fazla malumata, Ahmet Yaşar Ocak ise “İslam-Türk İnançlarında Hızır Yahut Hızır İlyas Kültü” adlı eserinden ulaşılabilecektir. Eserin 2007 Kabalcı Yayınları baskısına göre 58-66 sayfaları arasında gerekli malumatlar mevcuttur.

[18] Eren, İsmail. (1984). “Üsküp'de Hıdrellez Âdetleri”. Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 190, Makedonya, s.108.

[19]Önce, Arif (1983), “Ohri, Radoviş ve İştip İlçelerinde Yaşayan Türk Halkının Hıdrellez Adet ile Manileri”, Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 174, Yıl: 1983, s.124.

[20] Kaynak Kişi: Adil Bahar, 1954 Makedonya-Valandova'ya bağlı Koçullu Köyü doğumludur. İlkokulu Bahçebosu Yenigün İlkokulunda okuduktan sonra geçim şartları nedeniyle 1969 yılında Türkiye ye ailece göç etmişlerdir. Türkiye'de de geçim şartlarının zor olması nedeniyle yüksek okula gidememiş, hemen iş hayatına başlamıştır. 1970 yılında Paşabahçe şişe cam fabrikasında kristal dekorcu olarak işe başlamış, 1974 te askere gitmiştir. 1995 yılında emekli olmuştur. Göçten sonra iki kez doğduğu köyüne gidebilmiştir. Halen köyünde ve civar köylerde akrabaları bulunmaktadır. Doğduğu evi ayaktadır. Bugün kendisi İstanbul'da ikamet etmektedir.

[21] Bknz: Ayşegül Kılıç (2011), “Evrenos Bey'in Kökeni Hakkında Tartışmalar ve Yeni Bir Değerlendirme”, BELLETEN, c. LXXV, S. 274, TTK , Ankara (Aralık) 2011, s. 745-768.

[22] Kaynak Kişi: Hüsein Recepov, ilkokul mezunu, eski Konçe imamı, 87 yaşında.

[23] 26 Kaynak Kişi: Cengiz Kurt, Konçe doğumlu, İktisat Mezunu, Din İşleri Müşaviri Yardımcısı, yaş. İfade ettiğine göre bu türbede yatan kişi aslında Pranko İsa Bey iken halk arasında bu isim yerine Gazi Evrenos'un ismi zamanla öne çıkmış ve Konçeli Türklerin ağzında Evrenos'tan Nevruz 'A ve oradan da Gazi Nevruz' a dönüşmüştür. Pranko İsa Bey, Gazi Evrenos'un babasıdır ve Sultan I. Murat Han zamanında Balkanların fütuhatı esnasında Konçe otel Krika Lakoviça Deresi kenarında gerçekleşen bir mücahedede şehit olmuştur. Türbesi Daha sonra oğlu tarafından yani Pranko İsa Bey tarafından şehit düştüğü yere yapılmıştır. Bknz. (2012) Ayşegül Kılıç, “Evrenos Bey ise Babası Pranko Lazarat ise (Pranko Isa) Vakfı ve Türbesi”, Güneydoğu Avrupa Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Dergisi, GAMER, c.2012, S. 1, Ankara, s. 87-99.

[24] Kaynak Kişi: Sejljan Latifova, Valandova-Çalıklı Köyü, Öğrenci, Yaş:20

[25] Kaynak Kişi: Burcu Ali, Valandova-Çalıklı Köyü, Öğrenci, Yaş:21, Ayrıca benzer uygulamalara Anadolu'da da rastlanılmaktadır. Bknz: Artun, Erman. (1990). yaş. s.12.

[26] Eren, İsmail. (1984). yaş. s.108.

[27] Eren, İsmail. (1984). yaş. s.107. Ve Bugün bu âdet Üsküp, Gostivar ve Tetova (Kalkandelen) Arnavutları arasında yılbaşı gecesinde değişik bir şekilde de olsa uygulanmaya devam etmektedir. Yılbaşına yaklaşık bir ay kala Arnavutlar evlerine havai fişekler ve maytap gibi patlayıcıları biriktirmeye başlarlar. Bir ay boyunca epey bir masraf yaparak biriktirdikleri onca maytap ve havai fişeği İMKB yılbaşı gecesi yani 31 Aralığı 1 Ocağa bağlayan gece sabaha kadar patlatarak bitirirler. O gece neredeyse bütün şehir sabaha kadar ışıl ışıl olur ve hiç bitmeyen patlama seslerinden ötürü kimseler rahat bir uyku çekemez.

[28] Alaaddin Uca, (2007). “Türk Toplumunda Hıdrellez IA. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 34 Erzurum, 115.

[29] Sebahattin Sezair, Makedonyalı bir Türk'tür. Makedonya da değişik bağıl nem çöl bölgelerinde eşi ile birlikte öğretmenlik yapmış ve emekli olarak Kocacık köyüne yerleşmiştir. Kendisi ve eşi ile tanışmamız Kocacık ziyaretlerimiz esnasındadır. Çalıştığı Türk köylerinde ve kasabalarında bulunduğu süre zarfında, folklorik kültür ürünlerini derlemiş ve bu derlemelerini değişik zamanlarda Sesler Aylık Toplum-Sanat Dergisi Üniversitesi'nde yayınlamıştır. Oğlu Caner Sezair ile birlikte aynı evde ikamet etmektedirler. Bugün Caner Sezair baba mesleği olan öğretmenliğe Kocacık'ta lisede devam etmektedir.

[30] Sezair, Sabahattin. (1967). “Folklorumuzdan Derlemeler, Dedeli Köyü İdırlez Geleneği ve Manileri”,  Sesler Aylık Toplum-Sanat Dergisi, Sayı 16, s.71 72.

[31] Kaynak Kişi: Sejljan Latifova; Anadolu coğrafyasında da Benzer uygulamalara rastlanmaktadır. Bknz.: Cingöz, M. Emine. (1990). “Tokat'ta Hıdrellez”. yaş. s.47. ; Çelik, A. Çetin. (1990). “Edirne ve Çevresi Hıdırellez Geleneği” , Türk Halk Kültüründen Derlemeler 1990 Hıdrellez Özel Sayısı, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları:143, Ankara. s.63.

[32] Kaynak Kişi: Adil Bahar, Valandova-Koçullu Köyü, Emekli, Yaş:61; Buna benzer pekçok yöremizdeki benzer uygulamalardan birine de Tekirdağ'da rastlamaktayız. Burada ıse “Güneş doğmadan önce kırlara çıkılır, çiçek ve otların üstündeki çiğler toplanır, ele, yüze sağlık ve siğilleri yok etmek için sürülür. ... Çiğle el, yüz yıkama olayının diğer adı Tendiriz Olma, vücudun canlı, diri üzerinde.” Artun, Erman. (1990). yaş. s.10. ; Cingöz, M. Emine. (1990). “Tokat'ta Hıdrellez”. Türk Halk Kültüründen Derlemeler 1990 Hıdrellez Özel Sayısı, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları:143, Ankara.., s.46.

  [33] Kaynak Kişi: Cengiz Kurt, Konçeli.

[34] Kaynak Kişi: Burcu Ali, Çalıklılı.

[35] Kaynak Kişi: Burcu Ali, Çalıklılı.

[36] Kaynak Kişi: Sejljan Latifova, Valandova-Çalıklı Köyü, Öğrenci, Yaş:20

[37] Kaynak Kişi: Hüsein Recepov, Konçe doğumlu, İlkokul Mezunu, Çiftçi, Yaş: 87

[38] Kaynak Kişi: Konçe doğumlu 26 yaşındaki Cengiz Kurt'un anlatımına göre: “Sabah güneş doğarken çeşmeye gidip el ve yüzünü yıkadıktan sonra eline su doldurup kafasından arkasına doğru atılırmış. Bu da sağlık için yapılır. Hasta olmasınlar diye beline bağlanan hıdırellez otu kuşanılır bu da beli ince olanın beli kalınlaşsın diye, beli normal olanın da sağlamlaşsın diye, yaz geldiği için iş çok olacak ağrı falan hissetmesin diye. Hıdırellez otu ile işleri bittikten sonra otu eve getirip kapılara pencerelere asılır bu kapılara bağlamak da bereketli olsun diye yani sene bereketli geçsin diye yapılır. Kahvaltıda hıdırellez pidesi yapılır ve hıdırellez pidesi yenir mantufar çıkarılır, ama mantufar küpçesine de hıderellez otu bağlanır.”

[39] Eren, İsmail. (1984). yaş. s.108. “Üsküp'te de bu türden bir âdet varmış. Evlerin kapı pencereleri eski zamanda Türkler göçmeden önce Hıdrellez'den bir gün önce yeşil dallarla ve süslenirmiş.”

[40] Çelik, A. Çetin. (1990). “Edirne ve Çevresi Hıdırellez Geleneği” , Türk Halk Kültüründen Derlemeler 1990 Hıdrellez Özel Sayısı, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları:143, Ankara. s.63.

  [41] Kaynak Kişi: Cengiz Kurt, Konçe doğumlu, İktisat Mezunu, Din İşleri Müşaviri Yardımcısı, yaş 26.

[42] Sezair, Sabahattin. (1967). “Folklorumuzdan Derlemeler, Dedeli Köyü İdırlez Geleneği ve Manileri”,  Sesler Aylık Toplum-Sanat Dergisi, Sayı 16, s.71.

[43] “Giciklen”: Halk kültüründe karşılığı ısırgan otudur. Bereket getirdiğine inanılan bu otun, aynı zamanda kötü ruhlardan kişiyi ve haneyi koruduğuna da inanılıyor. Bu nedenle de Hıdrellezde evler, kapı ve pencereler ve hatta insanlar ısırgan otu ile süslenirler. Bu ot aynı zamanda birbirlerine vurmak suretiyle şakalaşmak-cezalandırmak için de kullanılan bir ottur. Cem Dilçin ise 1983 yılında, Türk Dil Kurumu Yayınlarından çıkan “Yeni Tarama Sözlüğü” bu kelimeyi “gicitgen” şeklinde almıştır. Anlamı: İsırgan otu şeklindedir. s.94. “gicik, giciyik, giciyük ve gicük” kelimeleri İMKB kaşınma, kaşıntı, uyuz hastalığı şeklinde anlamlandırılmıştır. s.94.

[44] Piliçkova, Dr. Sevim. (1995). “İtibaren faaliyetlerine ilkbahar Hıdırellez Bayramı Kaynaklanma İzleriSesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 295, Makedonya,yaş.s.101 -102:

[45]Sevim Piliçkova da bu derlemeleri nerede ve ne zaman yaptığı ile ilgili malumata Konçe Kasabasından Hüsejin Ali Bey'den ulaşıyoruz. Kendi anlatımıyla verdiği bilgiler şu yöndedir: “Tam hatırlamıyorum ama yıl 1976-77 Kasımında ben o zamanlar Anadolu'da adlı Üsküp'te talebe idim ve Sevim hanımla Doğu Makedonya'da yardımcısı olarak beraber çalıştık. Sevim hanım Konçe'de iki hafta misafirimiz de oldu o siralarda. Zannedersem çalışmasının büyük bir bölümü Konçe ve Radoviş yöresindendir. Sevim Makedonıya da görevli idi o zaman na Institut za folklor hanım. O zamanki bulunduğu yer de Üsküp'te Kozle'de idi. Azından canlı olarak çektiğimiz kaset sayısı 20 tanedir en Beraber yaptığımız çalışmalarda. Bu kasetlerin içinde Doğu Makedonya ödül olarak halk türküsü, massalar, ilahiler ve tarih geçmiş zaman için yardımcı fiil vardır. Çekilen dokümanlar hepsi gerçek ve o zamanın ileri gelen insanlarından kaynak olarak çekilmiştir. Çok iyi hatırlıyorum insanların isimlerini de. Mesela bir masalın anlatması akşam saatlerinden başlayarak ta sabahın erken saatlerine kadar sürmüştü.

[46] Piliçkova, Dr. Sevim. (1995). “İtibaren faaliyetlerine ilkbahar Hıdırellez Bayramı Kaynaklanma İzleriSesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 295, Makedonya, s.101 -102.

[47] Piliçkova, Dr. Sevim. (1995). yaş.s.98.

[48] Piliçkova, Dr. Sevim. (1995). yaş.s.98.

[49] Piliçkova, Dr. Sevim. (1995). yaş.s.98.

[50] Pote (поте): Makedonca bir kelimedir. (Tencere) Makedonlar “çömlek” demek için “pot-пот”, “тенџере” gibi kelimeleri kullanırlar.

[51] http://dunyasehirleri.com/sehirler/Avrupa/Makedonya/Ohrid.

[52]Avar Türkleri Balkanlara ilk geldikleri tarihlerde Slav topluluklarını da beraberlerinde getirmişlerdir. Slav dilinde Avar sözcüğü: Obar, Obri ve Obrovatz şekillerinde tahrif edilmiştir. Bknz: M. Tayyip Okiç (1952), “Sarı Saltuk ' a Ait Bir Fetva”, Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 1, Sayı: 1, Sayfa 48. Ankara.

[53] Avni, Salih. (1969). “On Dört Mart Adetleri Ohri'de”, Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 35, Yıl: 1969 81-82; Arif Önce (1983), “Ohri, Radoviş ve İştip İlçelerinde Yaşayan Türk Halkının Hıdrellez Adet ile Manileri”, Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 174, Yıl: 1983, s.123-137

[54] Avni, Salih. (1969). yaş. s. 81-82.

[55] Kaynak Kişi: Sejljan Latifova, Valandova-Çalıklı Köyü, Öğrenci, Yaş:20; Hamdi Hasan ise Radoviş Yörüklerinden aktardığına göre; “Küpün yetim bir kız çocuğunun başı üzerinde kapanması gerekir. Böyle biri bulunamadığı takdirde, bir DUI kadının başı üzerinde kapanır. Küpü kapayıp açan kadının önemli bir görev üstlenmesine rağmen özel bir adı yoktur. Bazı bölgelerde ıse bu kız "Hıdrellez gelini" olarak bilinir.” Hasan, Hamdi. (2006). “Makedonya Türklerinde Nevruz ve Hıdrellez Kutlamaları İle İlgili Âdet ve Uygulamalar”, Hikmet Uluslararası Ilmı Araştırmalar Dergisi, ADEKSAM, Gostivar-Makedonya, s.26.

[56] Artun, Erman. (1990). yaş. s.11.; Barlas, Uğurol. (1990). “Safranbolu'da ve Karabük Yöresinde Hıdrellez Geleneği”, Türk Halk Kültüründen Derlemeler 1990 Hıdrellez Özel Sayısı, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları:143, Ankara, s.28; Cingöz, M. Emine. (1990). “Tokat'ta Hıdrellez”. Türk Halk Kültüründen Derlemeler 1990 Hıdrellez Özel Sayısı, Kültür Bakanlığı Halk Kültürünü Araştırma Dairesi Yayınları:143, Ankara. s.46.

[57] Kaynak 152: Burcu Ali, Sejljan Latifova, Adil Bahar.

[58]Salıncak ile ilgili benzer bir âdet Üsküp Türkleri arasında da uygulanırmış. Ancak burada farklı olarak iki kişinin bineceği salıncaklar genişlikte kurulurmuş. Salıncağa binenler bir tekerleme okurlar çeltik ve bu tekerleme bitince de inmeye mecbur olurlarmış. Tekerleme şu şekildedir;

Hederlez ele gelmez

Ele girmez

Kavun, karpuz

Altın topuz

Ağalara çarık

Beglere sarık

Beglere sarık

Ip kopti

İbrişim oldi” Eren, İsmail. (1984). yaş. s.109.

[59] Eldeki dileğin suya fırlatılması âdetine Anadolu sürmüş çeşitli yörelerinde rastlanabilmektedir. Bknz: Artun, Erman. (1990). yaş. s.13. Barlas, Uğurol. (1990). yaş. s.28.

[60] Alaaddin Uca, (2007). “Türk Toplumunda Hıdrellez IA. Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı 34 Erzurum, 116.

[61] Şener Yüce, “Bucak'ta Hıdırellez ve Bahtıbar”,Türk Folklor Araştırmaları, Mayıs 1965, Yıl.16, 9 C., 190 S., s.37-41.

[62] Sezen, Lütfü. (1993), “Erzurum Şehir Folkloru”, Basılmamış Doktora Tezi, 2 Cilt, Atatürk Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,s.162.

[63] Palikruşeva, Galaba (1968), “Bir Yörük Gurubunda En İyi Korutulmuş Bir Âdetin Balkan Kökeni HakkındaSesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 24, Yıl: 1968, s.45-54.

[64] Önce, Arif (1983), “Ohri, Radoviş ve İştip İlçelerinde Yaşayan Türk Halkının Hıdrellez Adet ile Manileri”, Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 174, Yıl: 1983, s.127.

[65] Kars ve civarında ıse küp yerine su dolu bir kova kullanılmaktadır. Bknz: Oğuz, M. Öcal. (2005). yaş. s.7.

[66] Piliçkova, Dr. Sevim. (1995). yaş.s.98-99.

[67] Önce, Arif (1983), yaş. s.127.

[68] Eren, İsmail. (1968). “Manastır Türklerinin Bazı Hıdırellez Âdetleri”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Türk Kültürü Dergisi, Yıl:1968, Sayı:68, s.557-559; İsmail Eren (1967) “Manastır Türklerinin Bazı Hıdırellez Adetleri”, Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 18-19, Yıl: 1967.

[69] Önce, Arif (1983), yaş. s.128.

[70] Önce, Arif (1983), yaş. s.128.

[71] Avni, Salih. (1969). “On Dört Mart Adetleri Ohri'de”, Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 35, s.82.

[72] Kaynak Kişi: Valandova-Çalıklı Köyü, Burcu Ali. Yaşı: 21 Mesleği: Öğrenci.

[73]Sezair, Sebahattin. (1967). “Folklorumuzdan Derlemeler Dedeli Köyü İdırlez Geleneği ve Manileri”, Sesler Aylık Toplum-Sanat Dergisi, Sayı 16, s.71-72-73.

[74]Kaynak kişi: Valandova-Koçullu Köy'ü doğumlu olan ve ancak bugün İstanbul'da hayatına devam eden Adil Bahar Bey, bu geleneğin uygulanış şeklini bize bu şekilde anlatmıştır.

[75] Martifal ise küpten çekilme esnasında uygulama Radoviş'te şu şekilde ıcra edilmektedir: “6 Mayıs sabahı, banyo fırsat törenli bir biçimde giyinmiş olan kadınlar, evlerinde birer bardak süt veya ayran içerek mnatifal küpünün konduğu yerde toplanırlar. Onlarla birlikte, küçük çocuklar ve bulûğ çağına henüz gelmemiş olan erkek ve kız çocukları da geliyorlar. Hepsi toplandıktan sonra daha önce küpü kapatan kadın küpü alıp tekrar aynı kızın başına koyarak "Kirk bir DUI kari kapadım, kırk bir kız açarım" sözleriyle kilidi anahtar ve anatarı aynı yere koyar. Küpten çıkarılan kırmızı mendille küpün yanındaki kızın başını örtüp, sol eline bir ayna vrirler. Bu âdete iştirak edenlerin hepsi çember şeklinde küpün etrafında oturuyorlar. Ev autore olan kadının işareti üzerine, küpün yanındaki kız elini küpün içine sokarak bir avuç ot çıkarır.”Hamdi Hasan, (2006).yaş.s.27.

[76]Sezair, Sebahattin. (1967). “Folklorumuzdan Derlemeler Dedeli Köyü İdırlez Geleneği ve Manileri”, Sesler Aylık Toplum-Sanat Dergisi, Sayı 16, s.71-72-73.

[77] Piliçkova, Dr. Sevim. (1995). yaş.s.105.

[78] Kaynak Kişi: Bu maniler Valandova-Çalıklı Köyünde Burcu Ali'den derlenmiştir. Yaşı: 21 Mesleği: Öğrenci.

[79] Piliçkova, Dr. Sevim. (1995). yaş.s.102-112.

[80] Eren, İsmail. (1968). “Manastır Türklerinin Bazı Hıdırellez Âdetleri”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Türk Kültürü Dergisi, Yıl:1968, Sayı:68, s.557-559; İsmail Eren.(1967) “Manastır Türklerinin Bazı Hıdırellez Adetleri”, Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 18-19, s.70.

[81] İsmail, İsmail. (1970). “Manastır Türklerinin Hıdrellez Adetleri ve Cullen”, Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 43, s.70-72.

[82] Salih, Avni. (1969). “On Dört Mart Adetleri Ohri'de”, Sesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 35, s.82.

[83] Piliçkova, Dr. Sevim. (1995). “İtibaren faaliyetlerine ilkbahar Hıdırellez Bayramı Kaynaklanma İzleriSesler Aylık Toplum–Sanat Dergisi, Sayı 295, Makedonya, s.102-112.

[84] Kaynak Kişi: Adil Bahar, Valandova-Koçullu Köyü, Emekli, Yaş:61

[85] Derleyen: Serdar Uğurlu, Çalıklı ve Valandova da Bahçebozu Köyü manileri.